İbadette Kibre Kapılmak
İlim sahibi olmak, güzel görünmek, güzel Kur’an okumak ve benzeri pozitif özellikler sebebiyle insanlar çoğu zaman kibre kapılabiliyor. Kişi böyle bir hissin etkisi altına girdiğini hissettiği vakit buna karşı nasıl önlem almalıdır?
Kibir, büyüklenmek, büyüklük taslamak, ululuk iddia etmek, kendini başkalarından yüksek görerek onları aşağılamak anlamlarına gelir. Kendisinde böyle bir hâl sezen bir Müslüman’ın bu hâlden süratle kurtulması gerekir. Ancak bu zor bir durumdur; hele kişinin mizacı ve karekteri kibirle oluşmuş ise daha da zordur. Kibrin ilk temsilcisi şeytan olmuştur. Onun lanete uğraması kibir ve gururu sebebiyle olmuş, kendisini daha faziletli görerek Allah’a isyan etmiştir.
Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Kerîm’inde, “İşte ahiret yurdu; biz onu yeryüzünde büyüklenmeyi ve bozgunculuk çıkarmayı istemeyenlere (armağan) kılarız. (Güzel) sonuç muttakilerindir.”[1] buyurmuş ve kibir sahiplerini uyarmıştır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de “Kalbinde hardal tanesi kadar iman olan hiçbir kimse cehenneme girmez; kalbinde hardal tanesi kadar tekebbür bulunan hiçbir kimse de cennete giremez.”[2] gibi hadîs-i şeriflerinde kibrin ne kötü bir hastalık, ne amansız bir manevi dert olduğunu izah buyurmuştur. Her hastalığın şifası olduğu gibi kibrin de şifası vardır. Önce insan, kendini tanımalıdır. Kendini tanıyan insan kendisini yaratanı da bilir. İnsan kendisini bilirse, zayıflığını, küçüklüğünü, her şeye güç yetiremeyeceğini ve neticede perişan olacağını bilir. Onun için de tevazu ile, müsamaha ve yumuşaklıkla hareket eder. Kendisini yaratan Allah’ın ise ne kadar büyük, ne kadar azametli, ne kadar yüce olduğunu görür ve Allah’ın hiçbir kulunu küçük görme yoluna gitmez.