İman Etmek ve Müslüman Olmak
Hucurât suresinin 13. ayetinde şöyle buyuruluyor: “Bedevilerden bazıları ‘İman ettik.’ derler. Onlara de ki: Hayır, iman etmediniz. Siz ‘Müslüman olduk.’ deyin; çünkü iman henüz kalbinize girmiş değildir.” Bu durumda iman etmek ve Müslüman olmak farklı şeyler midir? Bu ayeti nasıl anlamamız gerekir?
Ayeti doğru anlayabilmek için ayetin iniş sebebine bakmak gerekir. Rivayete göre, Esedoğulları’ndan bir topluluk bir kıtlık senesinde Medine’ye gelerek iman ettiklerini söylemişler ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’e “Sana yüklerimiz ve ailelerimizle geldik. Seninle falan kabile gibi savaşmadık.” deyip sadaka istemişlerdi. Ayet onların bu durumunu tahlil ederek, onların kalpten tasdik etmediklerini, sadece teslimiyetlerini dilden ifade etmekte olduklarını haber verir. Çünkü iman, yalnız dil ile ikrardan ibaret değildir; imanın yürekten sevgi ile, güven ve inançla kesin bir şekilde tasdik olması gerekir. Bu ise henüz Esedoğulları’nda söz konusu olmadığından, gelen âyet-i kerîme onların bu durumlarını açıklamaktadır. Ancak İslam literatüründe iman ve İslam kavramları çok defa aynı anlamı ifade edecek manalarda da kullanılmıştır. İmâm-ı Âzam’a nispet edilen Fıkh-ı Ekber’de şöyle denilmiştir: “İman, ikrar ve tasdiktir; İslam, Allah Teâlâ’nın emirlerine teslim olmak ve bağlanmaktır. Bundan dolayı iman ile İslam arasında lügat yönünden fark vardır. Fakat İslam hukukuna göre İslam olmadan iman, iman olmadan da İslam olmaz. Bu ikisi zahir ile bâtın, yüz ile astar gibidir.”[1] Allah en doğrusunu bilir.
[1] Ebu’l-Münteha, Şerh-i Fıkhı’l-Ekber, s. 32 ve 35, H. 1288 tarihli baskı, (Ahmet Karabulut tarafından tecüme edilen Fıkh-ı Ekber Şerhi’nin içinde bulunan nüsha), Gaye Matbaacılık, 1983