Fetava

Hicri Takvim
Miladi Takvim

Ebeveynin Izni Olmadan Evlilik

Ebeveynin İzni Olmadan Evlilik

1) Nikâhın Oluşmasının Şartları

Ehliyet Şartı:

Evlenmek isteyen erkek ve kadının ehliyet şartlarını taşımaları, başka bir deyişle temyiz çağında olmaları gerekir. Yani her iki tarafın da temyiz sıfatına sahip olması şarttır. Temyiz çağı iyiyi kötüden, faydalıyı zararlıdan ayırabilme çağıdır. Temyiz çağında olmayan veya temyiz kudretini kaybeden kişiler arasında nikâh akdi gerçekleşmez.

Velinin İzni:

İslam hukukçuları bu şartın nikâhın rüknü mü, şartı mı, yoksa cevazın veya geçerli olmasının (nefazın) şartı mı olduğu konusunda ihtilaf etmişlerdir. Mâlikîler ve Şâfiîler velinin izninin nikâh akdinin rüknü olduğunu ifade ederken, Hanefîler velayeti nikâhın cevazının ve geçerliliğinin şartı olarak kabul ederler. Hanbelîlere göre ise, velinin izni nikâhın sıhhatinin şartıdır.

İcab ve Kabul:

Nikâhta evlilik sigası olan “aldım”, “vardım” gibi cümlelerin aynı mecliste (şahitlerin huzurunda), aynı zamanda söylenmiş olması gerekir.  İcab ve kabul dediğimiz “aldım”, “vardım” sözleri ister normal şekilde, isterse işaret yoluyla olsun birbirlerine uygun olmalıdır. İcab veya kabulden birisi aksi yönde olursa nikâh gerçekleşemez.

Daimi ve Geçici Evlilik Engeli:

Evlenmek isteyen adayların aralarında kan, sıhriyet veya süt akrabalığı gibi daimi; kadının bir başkası ile evli olması, din farklılığı, üç talakla boşanma gibi geçici engellerin olmaması gerekir.

Şartlı Nikâh:

Nikâhı şarta  bağlayan veya ortadan kaldırıcı bir şartın olmaması gerekir. Örneğin; “Annem ve babamın razı olması şartıyla evlenirim.” veya “Annem ve babam razı olmazsa yapacağımız nikâhımız
bozulsun.” gibi bir ön şart ile yapılacak nikâh geçerli olmaz.

Şahitler:

Nikâh akdinin yapılması sırasında iki erkek veya bir erkek iki kadın şahidin hazır olması gerekir. Çünkü şahitlerin hazır olması yapılacak nikâh akdinin duyulması ve kötü zanlardan kurtulmak maksadına mebnidir. Nikâh akdi her ne kadar şahitlerin huzurunda kıyılmış olsa da Mâlikîlere göre her tarafa duyurulacak şekilde ilan da edilmelidir. Onlara göre nikâh gizlenir ve etrafa duyurulmaz ise sahih olmamış olur. Dolayısıyla böyle bir nikâh geçersizdir.

İkrah (Zorlama):

Nikâhın bir zorlama (ikrah) neticesinde yapılmayarak iki tarafın kendi rızası ile olması gerekir. Ancak Hanefîler zorlama yoluyla da olsa kıyılan nikâhın geçerli olduğunu kabul ederler. Cumhur-u ulemaya göre ise zorlama ile yapılan akit, nikâhı sahih kılan şartlardan birisinden yoksun olması sebebiyle geçersizdir.

Bir nikâhın sahih olmasının şartlarını kısaca özetledikten sonra asıl konumuz olan nikâhta ebeveynin izni konusunu işlemek istiyoruz.

2) Evlilikte Ebeveynin İzni

Yukarıda da işaret edildiği gibi, evlilikte velinin izninin bulunmasının rükün mü yoksa sahih olmasının veya nikâh hükmünün geçerli hâle gelmesinin ve akdin cevazının şartı mı olduğu gibi hususlarda ulema ihtilaf etmişlerdir. Genellikle Hanefîler ebeveynin izninin nikâhın gerçekleşmesi için muhakkak olması gereken hususlardan olmadığı kanaatini belirtirlerken, diğer mezhepler
ebeveyn şartını son derece önemli şartlardan birisi olarak kabul ederler.

Hanefîlere göre baba, dede ve sırasıyla mirasta hak sahibi (asabe) sayılanlar ister erkek isterse kız çocukları olsun onları evlendirme hakkına sahiptirler.[1] Delil olarak ise, “Eğer (kendileriyle evlendiğiniz takdirde) yetimlerin haklarına riayet edememekten korkarsanız beğendiğiniz (veya size helal olan) kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. Haksızlık yapmaktan korkarsanız bir tane alın yahut da sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır.”[2] ayetini ileri sürerler. Çünkü ayet yetimlerle evlenmeyi adalet ölçülerinde serbest bırakıyor. Ebû Hanîfe’den gelen bir başka rivayette ise, -öğrencileri muhalafet etmişlerdir- baba tarafından olan yakın akrabalardan kimse bulunmazsa anne, kız kardeş ve teyze gibiler de evlendirme konusunda yetkilidirler. 

Şâfiîlere göre, baba olmadığı takdirde dededen başkasının evlendirme yetkisi yoktur. Çünkü dede asabedendir ve velayet hakkı vardır. Dolayısıyla dede, babanın bulunmadığı zamanlarda baba yerine kaimdir (yetkilidir).[3] Peygamber Efendimiz “Dul kadın kendi kararını vermede babasından daha fazla hakka sahiptir. Bakireden babası izin talep eder; izni ise susmasıdır.”[4] buyurmuşlardır.

Görüldüğü üzere burada yetki “mücbir” olan velilerdedir. Mücbir olan velilerin kim olduğu hususunda ise şu görüşler öne çıkmaktadır: Hanefîlere göre velayet hakkı bulunan herkes olabilir. Mâlikî ve Hanbelîlere göre mücbir veli baba vasisi veya hâkimdir. Şâfiîlerde mücbir veli sadece babadır; baba olmadığı zaman dededir. 

3) Evlendirmede Velayet Hakkı

Velayet konusunun detaylarına girmeden şunu ifade edebiliriz ki, akil bâliğ bir erkek kendi nefsine asaletle kendi nikâhını kıyar. Bunda ittifak vardır. İhtilaf olunan nokta, akıllı ve büluğ çağına ermiş olan kadının nikâhı konusudur. Hanefîlere göre böyle bir kadın kendi nikâhının kıyılması noktasında hak sahibidir. Cumhur-u ulemaya göre ise, akıllı ve büluğ çağına girmiş olan kadının nikâhını da ancak velisi akdeder. Hanbelîler kızın izninin alınmasına hükmederler. Mâlikî ve Şâfiîler ise dul olursa izninin alınması gerektiği, bakire olursa buna gerek olmadığı görüşündedirler.

Hülasa; Hanefîlere göre nikâh akdinin gerçekleşmesi için kadının kendisinin oluru yeterlidir, veli iznine ihtiyaç yoktur. Cumhur-u ulemaya göre veli olmadan nikâh gerçekleşemez.[5] Bu konuda Hanefîlerin delili “El-Eym (ister bakire, isterse dul olsun evli olmayan kadın), velisinden kendi nefsi hakkında daha hak sahibidir. Bakirenin fikri sorulur, susması izin sayılır.” hadîs-i şerifidir.[6]

Cumhurun delili ise, Hz. Âişe, Ebû Mûsa ve İbn Abbas’tan (r.anhum) gelen “Velisiz nikâh olmaz.”[7] hadisi ile “Velisinin izni olmadan evlenen kadının nikâhı batıldır, batıldır, batıldır. Buna rağmen zifaf gerçekleşmiş ise, mehr-i misil ödenmesi gerekir. İhtilafa düşülecek olursa, otoriteye müracaat edilir. Çünkü velisi olmayanın velisi, devlet otoritesidir.”[8] hadisidir. Ayrıca Ebû Hureyre (r.a.)’dan rivayet edilen şu hadîs-i şerif de cumhurun delilleri arasındadır: “Kadın kendi kendini evlendirmesin, zina eden kadın da kendi kendisini evlendirmiş demektir.”[9]

Her ne kadar -bilhassa Hanefîlerde- ebeveynin izninin alınmasında tolerans gösterilmesine örnek olarak kaydedebileceğimiz yukarıdaki misaller var olsa da; toplumun bozulduğu, gençlerin kolayca istismar edildiği ve özellikle kadınların evlilik akdiyle elde etmiş oldukları birçok hakkın kolayca zayi olduğu günümüzde ebeveynin izni ve haberi olmadan nikâhın yapılması doğru olmasa gerektir. Zaten cumhur-u ulemaya göre de ebeveynin izni olmadan nikâh sahih olmaz. Biz de Din İstişare Kurulu (DİK) olarak bu görüşü tercih ediyoruz. Çünkü kadınlar evlilikle sosyal, hukuki ve ekonomik birçok hakkın sahibi olurlar. Bu hakların temininde ileri derecede tecrübeye; babalık ve analık şefkatine sahip olan insanların evlatlarının maslahat ve menfaatini gözetmelerine ihtiyaç vardır.


[1]         el-Bedai’, II, s. 240; el-Mebsût, IV, s. 213. 

[2]         Nisâ suresi, 4:3.

[3]         Mugni’l-Muhtac, III, s. 149, 169. 

[4]         Müslim, IV, s. 141, H. No: 3543. 

[5]         Bk. Fethu’lKadir, II, s. 391; Tebyinü’lHakaik, II, s. 98; ed-Dürrü’l Muhtar, II, s. 407; Mugni’l Muhtac, III, s. 147; el-Mugnî, VI, s. 449.

[6]         Tirmizî, IV, s. 294, H. No: 1026.

[7]         Nasbu’r-Raye, III, s. 183; Sübülü’s Selam, III, s. 117. 

[8]         Nasbu’r-Raye, III, s. 184; Sübülü’s Selam, III, s. 118.

[9]         Nasbu’r Raye, III, s. 188.