Fetava

Hicri Takvim
Miladi Takvim

Kız İsteme Adabı ve Hükümleri

Kız İsteme Adabı ve Hükümleri

İslam’da “evlenme ve usulleri” de diyebileceğimiz “kız isteme adabı” konusunu işleyip, daha sonra nişan adabından ve başlık parasından bahsedeceğiz.

1) Evlenecek Adayların Birbirini Görmesi ve Araştırma Adabı

Resûlullah (s.a.v.), Muğîre b. Şu’be’ye “Evlenmek istediğin kadına bak. Çünkü (evlenmeden önceki) görmen aranızdaki izdivacın başarılı olmasını daha iyi sağlar.”[1] buyurmuştur. Buna göre evliliğe karar veren hem erkek hem de kızın, evlenmeden önce birbirlerini görmeleri istenmektedir.

Evleneceği kadına bakan sahâbîlerin isimlerine kaynaklarda rastlanmaktadır.[2] Hiç bakmadığı hâlde bir kadınla evlenmek isteyen ensardan bir sahâbîye Nebi (s.a.v.)’nin “Git ona bak. Çünkü ensar kadınlarının gözlerinde bir şey vardır.”[3] şeklindeki sözleri, bakmaya teşvik ettiğini göstermektedir. Resûlullah (s.a.v.) “Herhangi biriniz, bir kadını nikâhlamak isterse elinden geldiğince o kadına baksın.”[4] buyurmuştur. 

2) Evlenecek Adayların Birbirlerini İstemesi ve Adabı

Evlilik hayatının huzur verici olabilmesinin şartlarından birisi de eşlerin birbirleriyle isteyerek evlenmeleridir. Karı ve kocadan herhangi birisinin, istemediği hâlde, babası veya velisi tarafından
zorla evlendirilmesi her zaman için sıhhatli bir evlilik hayatına manidir. Bu tip evlilikler, çoğunlukla ya ayrılıkla ya da şiddetli geçimsizlikle sonuçlanmaktadır.
[5]

Evlenilmek istenen kimse eğer kız ise anne babasına, dul ise kendilerine müracaat edilerek fikirleri alınır. Dul kadınların bizzat kendisiyle konuşup karara varmak daha uygun olur. Kıza da bu evliliğe taraftar olup olmadığı sorulur. Kız bizzat kabul ettiğini söylüyor veya sükût ediyorsa mesele tamamdır. Zira sükût ikrar yani kabul etmek demektir. Peygamberimiz (s.a.v.) “Dul kadının izni alınmaksızın başkasıyla nikâhlanamaz. Bakire kız da izni alınmadan başkasına nikâhlanamaz.” demiştir. Ashâb “Ey Allah’ın resulü, bakire kızdan nasıl izin alınır?” diye sorunca Resûlullah “Onun izni sükût etmesidir.” buyurmuştur.[6]

Kız isteme meselesinde, kız tarafı kesin olarak kızlarını vermeyecekler ise örneğin, “Kusura bakmayın kızımız daha küçük, kısmetinizi başka yerde arayın.” gibi nazik ifadelerle vermeyeceklerini
kesin olarak ifade etmelidirler. Onlara yumuşak davranıp tekrar tekrar gelmelerine meydan verip boşu boşuna taliplilere vakit kaybettirilmemelidir.

Kız istemeye gelen taraf şayet kız tarafının istemediği bir kimse ise, yine de onlara karşı kızgın, kibirli ve mağrur bir tavır takınıp, ne İslam’a ne de insanlığa yakışmayan davranışlar içine girilmemelidir. Karşı tarafın kalbini kırmadan, gayet nazik bir eda ile karşılık vererek cevap vermeli ve böylece uğurlamalıdır. Erkek tarafı ise, kız tarafının verdiği kesin cevabı aldıktan sonra kırılıp darılmadan, “Demek ki; nasip değilmiş, bunda da bir hayır vardır.” deyip kız tarafını tekrar tekrar rahatsız etmemelidir. Zora koşmaya kalkmamalı ve nasiplerini başkasında aramalıdır.

3) Hıtbe (Dünür Olma) ve Adabı

Kadınlara kendileri ile evlenmek istediğinizi üstü kapalı olarak anlatmanızda veya bu isteğinizi içinizde saklamanızda sizin için bir günah yoktur. Allah biliyor ki, siz onlara (bunu er geç mutlaka)
söyleyeceksiniz. Meşru sözler söylemeniz dışında sakın onlarla gizliden gizliye buluşma yönünde sözleşmeyin.”
[7] Bu âyet-i kerîme, her ne kadar iddet bekleyen kadınlar hakkında nazil olmuşsa da, bekârların da bir kızı edebi dairesince gönlünden geçirmiş olması konusunu da kapsadığı muhakkaktır.[8]

Evlenme talebi erkekten olabileceği gibi, bizzat kadının babası veya velisi tarafından da yapılabilir. Her ne kadar zamanımızda bu yol ayıp kabul ediliyor ve pek rağbet görmüyorsa da, Hz.
Peygamber (s.a.v.)’in Hafsa’yı bizzat Hz. Ömer’den istemesi, Hz. Ömer’le Hz. Ebû Bekir’in Hz. Fâtıma’yı Resûlullah (s.a.v.)’den istemeleri
[9] erkek tarafından hıtbeye örnek olabileceği gibi, Hz. Ömer’in kızı Hafsa’yı önce Hz. Osman’a, sonra da Hz. Ebû Bekir’e arz etmesi[10] de kızın velisi tarafından beğendiği bir erkeğe arz edilebileceğinin örneği olmalıdır. 

Hıtbede (dünür olma isteğinde) caiz olmayan husus, başkasının nikâh talebinde bulunduğu bir kadına, bunu bildiği hâlde talip olmaktır.[11] Resûlullah (s.a.v.) “Sizden hiçbir kimse
(din) kardeşinin hıtbesi üzerine hıtbede bulunmasın.”
[12] buyurarak, kardeşinin dünür gönderdiği bir kadına kendisinin de dünür göndermesini yasaklamıştır.  

Rivayet edildiğine göre, Hz. Ömer (r.a.) şöyle demiştir: “Osman b. Affan’la karşılaştım ve ‘İstersen Hafsa’yı sana nikâhlayayım.’ dedim. Osman (r.a.) ‘Durumumu bir gözden geçireyim de…’ dedi. Ben birkaç gece bekledikten sonra karşılaştığımızda, ‘Bana bu günler evlenmemin mümkün olamayacağı zahir oldu.’ dedi. Sonra Ebû Bekir (r.a.) ile karşılaştım. Aynı şekilde Hafsa’yı ona da arz ettim.[13]  Dedim ki, ‘Eğer dilersen, Ömer’in kızı Hafsa’yı sana nikâhlayayım.’ Birkaç gece bekledikten sonra Resûlullah (s.a.v.) Hafsa’ya evlenme teklifinde bulundu. Bundan sonra karşılaştığımızda Hz. Ebû Bekir ‘Hafsa’yı bana teklif ettiğinde kabul etmememin sebebi, Resûlullah (s.a.v.)’in Hafsa’dan bahsettiğini duymuş olmamdı. Onun sırrını ifşa etmemek için de susmuş, bir şey söylememiştim. Şayet Hz. Peygamber (s.a.v.) bu düşüncesinden vazgeçseydi teklifini kabul ederdim.’ dedi.”[14]

Resûlullah (s.a.v.) ve sahabe, müminlerin en güzel örneği olmasına rağmen, onların bu saf ve samimi davranışları günümüzde örnek alınmadığı gibi, tam aksine bir baba kızını bir erkekle evlendirmek istese, bunu duyan herkes maalesef o babayı ayıplar. Hâlbuki bunun birinin kızına dünür olmaktan ne farkı vardır? “Kızına talibim.” demek ayıp olmadığı gibi erkeğe talip olmak da ayıp sayılmamalıdır.[15] 

4) Nişan Adabı ve Hükümleri

Hayat boyunca bir arada yaşayacak, her türlü zorluklara birlikte göğüs gerecek, müştereken yuva ve yavrulara sahip olacak iki eşin (karı ile kocanın), nikâhtan önce mutlaka birbirlerini görüp, fiziki görünümleri hakkında bilgi sahibi olmaları; kuracakları hayatın sağlamlığı bakımından oldukça önemlidir. Ancak günümüzde, tanışma ve birbirini tanıma maksatlı flört dönemi denilen gayri İslami uygulamalar, ayet ile yasaklanmıştır.[16] Nisâ suresindeki şu âyet-i kerîme bu bağlamda dikkat çekmektedir:

“O hâlde sahiplerinin izni ile ve mehirlerini örfe göre vermek suretiyle cariyelerden iffetli olan, zina etmeyen, dost da edinmeyenlerle evlenin.”[17] Rabbimiz, bu ayette iffetli olmak ve iffeti korumak için evlenilmesini, meşru şartlarda mehrin ödenmesini emrediyor. Zina etmemeyi, zinaya gidecek yolları kolaylaştıran flörtü ve gizli dostluğu yasaklıyor.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Sizden birisi bir kadına talip olduğu zaman, onunla evlenmeye teşvik edecek yerlerine bakma imkânı bulursa baksın.”[18]  buyurmuştur. Hadîs-i şerifte,
bakılması mümkün olan her yere bakmanın cevazına işaret olmak üzere
“evliliğe teşvik edecek yerler” ifadesi zikredilmiştir.

Bir kısım ehl-i ilim bu rivayetle amel ederek derler ki: Bir erkek bir bayanı isterse, ona bakabilir. İmam Sevrî, İmam Şâfiî, Ahmed b. Hanbel, İshak bu görüştedirler. Bu konuda kadın izin verse de vermese de durum aynıdır. Ancak yüzüne ve iki eline bakabilir; çıplakken veya avret yerinden herhangi bir yere bakması caiz değildir, derler. İmam Evzaî, sadece yüzüne bakabilir derken; İmam Mâlik kadının izni olmadan bakılmamalı, der.

Bakmanın zamanı hakkında ise, Ebû Hanîfe’nin, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in Muğîre’ye yönelttiği “Baktın mı?”[19] sözünden hareketle, bakma ve görme işinin talepten önce olması gerektiğini anlıyoruz. Böylelikle, beğenmezse nişan döneminde geri dönmenin zorluğunu yaşamamış olur.

Erkek ve kadının meşru mahremiyet ölçüleri dâhilinde görüşmeleri sağlanmalı; isteme işi tamamlandıktan ve söz kesildikten sonra, fazla uzatmadan, bir an önce düğün merasimine geçilmelidir. Bu durum sünnette tatbik edilmiş ve asr-ı saadet döneminden zamanımıza kadar gelmiş olan bir uygulamadır. Günümüzde İslam dışı örf ve âdetlerden etkilenilmiş, ahlaki kurallar bozulmuş, nerede ise bu durum meşru ve gerekli gibi kabul edilmiştir. Bunun neticesinde de daha nişan ve düğün olmadan önce kızla erkek âdeta birbirinin mahremi gibi hareket etmekte bir sakınca görmemektedirler. Netice olarak olması gereken saygınlık ve muhabbet yok olmakta, bir kısım ilişkiler nişana ulaşamadan, bir kısmı da düğün yapılmadan sona ermektedir. 

5) Evlilikte Başlık Parası 

Başlık parası veya Orta Asya’daki isimleri ile “kalın”, “kalıng”, “kalin”, evlenecek olan erkeğin daha nikâh akdi ve evlilik teşekkül etmeden önce, kızın ailesine vermek zorunda olduğu mal ve
paradır. Gerek Göktürk kitabelerinde, gerek Kaşgarlı Mahmud’un Divan-ı Lugati’t-Türk adlı eserinde, gerekse Dede Korkut hikâyelerinde sözü edildiğine bakılacak olursa başlık parasının, İslam’dan önceki Türkler arasında yaşayan köklü ve sosyal bir âdet olduğu anlaşılır.
[20]

İslam aile hukuku anlayışında bulunmayan başlık parası, evlilikleri zorlaştırdığı için asla caiz görülmemiştir. İslam’da evlilikte arzulanan kolaylıktır. Bununla beraber gerek günümüzde gerekse
Osmanlı döneminde bazı bölgelerde başlık parası uygulamasına şahit olunmaktadır. Ancak mehirle başlık parası aynı şey değildir.

Osmanlı Devleti, 15 Cemaziyelevvel 1247 (23 Ekim 1831) tarihli bir vesika (arîza) ile Sivas yöresinde uygulanan başlık parasını yasaklamıştır. O günün ekonomik ve sosyal şartlarında normal mehir 100, 150 ve en çok 250 kuruş iken, başlık olarak 800, 1.000 veya 1.500 kuruş alınmadan nikâhın kıyılmasına imkân verilmemekteydi.

Bütün bir Osmanlı ülkesinde dinin prensiplerine aykırı olduğu için bu uygulama hükümdar fermanı ile kaldırılarak ve kadılar vasıtasıyla memleketin en uzak ve en ücra köşesine ulaştırılması istenmiştir. Bu emirlere rağmen muhalefet edip başlık parası alanların cezalandırılması da belgelerde yer almaktadır.

Arîza’nın istinad ettiği “emr-i hümâyûna” göre, başlık parası diye bir kuruş veya bir habbe (dane) alınamayacaktır. Fakat mehir verme bakımından fakir, orta hâlli ve zengin olmak üzere, insanlar
üç gruba ayrılmaktadır. Bunların kendi durumlarına göre ödeyecekleri mehir de 100, 150 ve 250 kuruş olarak tespit edilmektedir. Bu ödeme (mehir) karşısında, kadınların herhangi bir çeyiz hazırlama mecburiyetlerinin de bulunmadığına belgede işaret edilmektedir. Belgede dikkatimizi çeken başka bir konu da hiçbir kadının zorla evlendirilemeyeceğidir.
[21]


[1]           Tirmizî, Sünen, Nikâh, 5, 1087; İbn Mâce, Sünen, I, s. 599, Nikâh, IX, s. 1865. 

[2]           İbnü’l-Esir, Usdu’l-Gabe, VII, s. 35, 45. 

[3]           Müslim, Nikâh, 12, 1424/74. 

[4]           Ebû Dâvûd, Sünen, Nikâh, 38, 1134. 

[5]           Asr-ı Saadet’te İslâm, V, s. 270. 

[6]           Nesâî, Sünen, Nikâh, VI, s. 85. 

[7]           Bakara suresi, 2:235. 

[8]           Asr-ı Saadet’te İslâm, V, s. 271. 

[9]           Nesâî, Sünen, VI, s. 62. 

[10]          Buhârî, Nikâh, 36.

[11]          Razî, TefsiruKebir, VI, s. 130. 

[12]          Müslim, Sahih, Nikâh, 4. 

[13]          Buhârî, Nikâh, 36. 

[14]          Buhârî, Nikâh, 46. 

[15]          Asr-ı Saadet’te İslâm, V, s. 272. 

[16]          Mâide suresi, 5:5. 

[17]          Nisâ suresi, 4:25.

[18]          Ebû Dâvûd, Sünen, IV, s. 475, H. No: 1783. 

[19]          Tirmizî, Sünen, IV, s. 265, H. No:1007. 

[20]          Geniş bilgi için bk. Eröz, Mehmet, Türk Kültürü Araştırmaları, (İstanbul: 1977), s. 175. 

[21]          Başbakanlık Osmanlı Arşivi, C. Adliye, nr. 93; Geniş bilgi için bk. Kazıcı, Ziya, “Başlık Problemi”, İslâm’da Aile ve Çocuk Terbiyesi, Ensar Neşriyat, s. 95-101.