Fetava

Hicri Takvim
Miladi Takvim

Maddenin İstihale Yoluyla Değişmesi ve Jelatin

1) Gıda Katkı Maddeleri

Katkı maddelerinin
üretilmesinde kullanılan maddelerin bazıları tabii, bazıları da sentetiktir.
Türkiye Sağlık Bakanlığı’na göre,[1] katkı
maddesi; normalde gıdanın besleyici unsurlarından olmadıkları hâlde, gıda
üretiminde teknolojik işlemlere yardımcı olma, bozulmayı önleme, dayanıklılığı
arttırma, besleyici değeri koruma, renk, görünüş ve lezzet gibi duyusal
özelliklerini düzeltme ve koruma gibi değişik maksatlarla besinlere katılan
maddeler akla gelir.[2] Ancak
gıdaların besin değerini yükseltmek ya da hile amacıyla gıdalara katılan
maddeler bu gruba girmezler.[3]

Gıda katkı maddelerinin 32 değişik fonksiyonu
vardır. Gıda katkı maddeleri hazır gıdalarda bu değişik fonksiyonlardan birini
veya birkaçını yerine getirmek amacıyla kullanılmaktadırlar.[4]

Biz bu çalışmamızda hayvansal kökenli katkı maddelerini fıkhî açıdan, yani
helallik veya haramlık açılarından ele alacağız. Amaç fıkhî boyutuyla haram
veya şüpheli olan gıdaların tespiti konusunda yapılmış tüm çalışmaları, eğilim
ve fetvaları rafine ederek, İslam’ın gaye ve maksatlarını da göz önünde
bulundurmak suretiyle, Müslümanların bilinçli bir İslam kimliği inşa etmelerine
ve gıda tüketimi hususundaki helal merkezli yaşantılarına yardımcı olmaktır.
Sağlık boyutu uzmanlarına bırakılmış ve zararı kısa veya uzun vadede tespit
edilmiş olan katkı maddelerinden de kaçınılması tavsiye edilmektedir.

Öncelikle şu sorularla başlamak istiyoruz:
Bir madde pis iken temiz ve temiz iken pis bir maddeye dönüşebilir mi? Eğer
dönüşürse bu değişikliğe binaen hüküm değişir mi? İşte bu soruların cevaplarını
ve katkı maddelerinin her birinin hükmünü tespit edebilmek için, fıkıhtaki
istihale ilkesinin net olarak ortaya konulması gerekmektedir. Yoksa günbegün
gelişen ve değişen gıda maddelerini tek tek takip edip hükmünü tespit etmek
hayli zor olacaktır. Bundan dolayı, önce jelatin konusunda günümüz âlimlerinin
ve fetva konseylerinin görüşlerinden bahsedeceğiz. Daha sonra
fıkıh müktesebatımızdaki örneklerden yola çıkarak istihale ilkesine bir
çerçeve çizip neticeyi bağlamak istiyoruz.


2) Jelatinin Tarifi

Jelatin (E441), sığır, domuz, balık ve kümes hayvanları gibi omurgalıların
kollajeninden elde edilen bir protein türüdür. Bu ürün sayılan hayvanların
deri, kemik, kıkırdak, bağ dokusu gibi kısımlarının uzun süre kaynatılması, asit
ve kireçle muamele edilmesi sonucunda elde edilen şeffaf ve yumuşak bir
maddedir.[5] 

Jelatinin gıda ve ilaç üretiminde ve sanayide birçok kullanım alanı vardır.
En çok kullanıldığı alan jöleler ve jelatinli şekerlemelerdir. Ayrıca hazır
gıdalarda sabitleştirici, kıvam arttırıcı olarak kullanıldığı gibi, dondurma,
reçel, krem peynir ve margarinlerde yapı elemanı olarak kullanılır. Jelatin
elma suyu benzeri meyve sularını ve sirkeleri berraklaştırmak için de
kullanılır.[6]

Üretim öncesi kollajen olmayan materyallerden temizlenen deri ve kemikler,
asit veya alkali muamelesi sonrası sulu ortamda ısıl işleme tabi tutulur ve
bulunduğu ortamdan ekstrakte (hülasa, özüt) edilerek saflaştırılır. Hayvan
vücudunda bulunan proteinlerin yaklaşık %60’ı kollajendir ve üretilen
jelatinin, genel olarak bileşimi çok büyük bir değişime uğramamaktadır.[7]

Bu nedenle dünyanın önde gelen İslam âlimlerinin oluşturduğu konseyler veya
fetva kurullarının katkı maddeleri ile ilgili yaptıkları birçok toplantıda
istihale ilkesini formüle etmedeki ayrılıklara bir de kimyacıların bazılarının
farklı yorumları eklenmiş oldu. Böylece bu konu üzerindeki tereddütler arttı ve
durum âlimlerin daha ihtiyatlı davranmalarına sebep oldu. Ancak son zamanlarda
bazı fıkıh konseylerinin ve âlimlerin konuyu daha iyi tasvir etmeleri, alanın
uzmanlarının daha net ifadeler kullanmaları fetvaların gözden geçirilmesini
gerektirdi. Biz burada zikredilmesinin konunun anlaşılması açısından faydalı
olacağı düşüncesiyle jelatin hakkında, kişi ve kurumların fetvalarının son
hâllerini vermeye çalışacağız.


3) Jelatin Konusunda Günümüz Âlimlerinin ve Fetva
Konseylerinin Görüşleri

Öncelikle belirtmek gerekir ki, istihale geçirmemiş olan haram bir maddenin
kullanımı icma ile haramdır. Örneğin; bir maddenin hayvansal yağ içermesi gibi.
Avrupa’da da hayvansal gıdalarda galip yağlar aslen haram olan (domuz) veya
kesiminden dolayı haram olan, murdar hayvanların yağındandır.  

Cumhûrü’l-ulemâya göre domuzun her şeyi haramdır; etinden, yağından,
kemiğinden ve diğer bütün azalarından -zaruret hâli hariç- hiçbir surette
istifade edilemez. Hatta İmam Râzî, İbn Arabî ve İbn Hazm bu konuda ulemanın
icma ettiğini naklederler.[8]

Ancak jelatin gibi yeni meseleler hakkında âlimlerin üç farklı eğilimi
ortaya çıkmıştır.

1.
Görüş: Kimyasal değişime uğramış bile olsa domuzun herhangi bir parçasından
alınan maddeye izin verilmemelidir.

Bu eğilimin gerekçeleri şöyle özetlenebilir: Helal alternatif madde vardır.
Bu çerçevede oluşan ve gelişen bir sektör de vardır. Hem Müslümanlar hem de Batılılar
buna yönelik birtakım tedbirler geliştirmeye çalışmaktadır. Bunu desteklemek,
bu konuda çaba sarf etmek ve bu yöndeki alternatiflerin oluşturulmasını
sağlamak da bizim görevimizdir.

Domuz yasağı etiyle sınırlı değildir ve aynî
olarak necistir. Dolayısıyla her şeyiyle haramdır. Helallik sadece zaruret
hâlinde ve zaruret ölçüsünde olabilir. Allah resulü (s.a.v.), murdar hayvan ve
şarabın yasaklandığını bildirdiğinde bazı sahâbîler: “Yâ Resûlallah, ölü
hayvanların yağıyla gemiler yağlanır, onlar kandillerde kullanılır. Biz de bu
amaçla yağını kullanamaz mıyız?” dediklerinde, Allah resulü (s.a.v.) buna izin
vermemiş ve şiddetle yasaklamıştır.[9] Aynı durum domuz
için de geçerlidir.

Bundan başka, Muhammed (s.a.v.) ümmetinin domuzla imtihanı söz konusudur ve
işin ta’abbüdîlik boyutu vardır. İmtihan konusunda Hz. Sâlih (a.s.)’ın kavminin
deve ile, Yahudilerin cumartesi ve iç yağı yasağı ile imtihanı ne ise bizim de
domuz ile imtihanımız odur.

Bu görüşte olanların dayanakları:

1. Râbıtatü’l-Âlemi’l-İslâmî’nin kurduğu Cidde Uluslararası İslam Fıkıh
Genel Konseyi 3. toplantılarında, Amman’da 11-16.10.1986 tarihleri arasında
gerçekleşen toplantılarında çıkan karar,

2. Suudi Arabistan’ın fetva kurulu Büyük Âlimler Heyeti,[10]

3. Birinci Ulusal Helal ve Sağlıklı Gıda Kongresine katılan fıkıh âlimleri,

4. Günümüz âlimlerinden; Abdullah et-Tareykî,
Abdurrahman el-Ceraî, Abdülfettah İdris, Ahmed el-Haccî el-Kurdî, Vehbe
Zuhaylî, Hüseyin el-Fekkî
.

2.
Görüş: Jelatin maddesi tam bir istihale geçirmediğinden haramdır.

Aslında birinci görüş sahiplerinin büyük bir
kısmı bu görüşü de savunur. Bu grubun dayanağı şudur: Jelatinin üzerinde
yapılacak bazı kimyevi deneyler sonucunda hangi hayvandan geldiği
bilinebilmektedir. Bu da jelatinin kökeninde bazı özelliklerini koruduğunu
gösterir.[11] Bu görüşü savunanlar, bazı
kimyacıların bilgilerine dayanarak jelatinin tam istihale geçirmemesini öne
sürerler.

Hatta bazı âlimler bu konuda tevakkuf (duraklama aşaması) içerisindedirler.
Örneğin, Takî el-Osmanî, gerçek anlamda istihalenin gerçekleşip gerçekleşmediği
konusunda tam tatmin edici bir bilgi oluşamadığından net bir fetva ortaya
koyamamaktadır.

3.
Görüş: Jelatinin istihale ile mahiyet ve özellikleri değişir ve başka bir
maddeye dönüşür.

İstihale konusunda günümüz âlimlerinin birçoğu bu görüştedir. Yani jelatin,
asıl itibarıyla haram olan maddelerden dahi olsa, istihaleye uğradığı için
temiz ve helal bir madde olmuştur.

Bu eğilimin gerekçeleri şöyle özetlenebilir: Ayetler,
hadisler ve usulüne uygun kıyas, neyi haram kılmış ise haram olan odur. Bu yeni
madde hakkında ayet ve hadis olmadığına, harama kıyas için ortak özellik de
bulunmadığına göre bunlara genel hükümler uygulanır; pis veya sağlığa zararlı
ise, derecesine göre mekruh veya haram olur, böyle bir durum yoksa -ki,
yukarıda sayılan üç madde böyledir- mübah (helal) olur.

İstihalenin örnekleri hem Kur’ân-ı Kerîm hem
de sahih sünnette çoktur. Bu ilke nas ile sabittir. Dolayısıyla sırf aslı helal
olan maddelere tahsis etmek müstakil delil gerektirir. Ancak böyle bir delil
yoktur. Öyleyse naslardan çıkan sonuç istihalenin genel bir ilke olduğudur.

Ebû Hureyre (r.a.)’ın rivayetine göre, Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur:
“Din kolaylıktır. Dini aşmak isteyen kimse,
ona yenik düşer. O hâlde, orta yolu tutunuz, (elinizden gelenin) en iyisini
yapmaya çalışınız, o zaman size müjdeler olsun; günün başlangıcından, sonundan
ve bir miktar da geceden faydalanınız.”
[12]

Resûlullah (s.a.v.), iki iş arasında muhayyer kaldığında, eğer günah
değilse, onların en kolayını tercih ederdi. Eğer günah ise, günahlardan en
uzak insan o olurdu.[13]

Eğer bir fıkhî mesele “belva-i âmme (umumi bela)”den olursa evla olan,
en kolay olan görüş ile fetva vermektir. Hangi müçtehidin görüşü olursa olsun
demektedirler.

Bu görüşte olanlar:

1. İslam Tıbbi Bilimler Örgütü tarafından düzenlenen 8. Tıbbi Fıkıh Toplantısına
(22-24/12/1415
هـ -22-24/5/1995م, Kuveyt) katılan kurumlardır ki bunlar şunlardır:

– el-Ezher

– Cidde Uluslararası İslam Fıkıh Genel Konseyi

– İskenderiye Şehrindeki Bölgesel Dünya Sağlık Örgütü

– Kuveyt Sağlık Bakanlığı

“Gıda ve İlaçlarda Haram ve Necis Madde” konulu konferansta ortaya konan
araştırma, inceleme ve tavsiyeler gözden geçirilmiştir. Fakihlerin ve tıp
doktorlarının konuyla ilgili yaklaşım ve tartışmaları dinlenmiş, sonuç olarak
jelatinin külli olarak kimyevi değişime uğradığı kanaatine varılmıştır;
dolayısıyla temiz bir maddeye dünüşmüş, hükmü değişmiş ve bundan da kullanım ve
tüketimi caizdir kararı çıkmıştır.

2. Hindistan İslam Fıkıh Genel Konseyi’nde
(Haydarabad 14. Fıkıh Toplantısı, 20-22 Haziran 2004) alınan karar.

3. Avrupa Araştırma ve Fetva Kurulu’ndan,[14]
Yusuf Kardâvî[15] ve Muhammed el-Havarî.

4. Gıdacı ve kimyacıların çoğunluğu sundukları tebliğlerde tam anlamıyla
istihalenin gerçekleştiği görüşünü belirtmektedirler.[16]

5. Günümüz âlimlerinden bazıları, ki bunlar şunlardır: Abdullah b. Cibrin,
M. b. Abdülgaffar eş-Şerif, Ali Muhyiddin el-Kardaği, Ali Yusuf el-Muhammedîi,
İsameddin Affaneh,[17] Nezih Hammed,[18] Hayrettin Karaman,[19] Faruk Beşer.[20]

Jelatin hakkında bilgi verip konu ile ilgili günümüz âlim ve fıkıh
konseylerinin görüş ve eğilimlerini arz ettikten sonra, şimdi de istihale
konusunu tarifinden başlayarak delilleriyle birlikte işlemek istiyoruz.

 

4) İstihalenin Tarifi

İstihale, lügatte “bir şeyin vasfı ve
tabiatının değişmiş olması”[21]  demektir. Istılahta ise, haram olan nesnenin
değişime uğraması demektir. Fıkıh kitaplarındaki örneklere bakıldığında; bir
şeyin sıfatının değil, hakikatinin başka bir hakikate dönüşmesi;[22] hâl değişimi;[23] hayvani veya nebati bir
ürünün bir hâlden başka bir hâle geçmesi, nitelik değiştirmesi;[24] bir maddeyi başka bir
bileşiğe dönüştüren her türlü kimyevi reaksiyon[25]
gibi tarifleri yapılmıştır.

Bu tariflerden anlaşıldığı üzere istihale, ister fiziksel veya kimyasal,
ister kendiliğinden veya müdahale sonucu gerçekleşmiş olsun mutlak anlamda
maddenin yapısındaki değişikliktir.

 

5) İslam Fıkhında İstihaleyi Gerçekleştiren Faktörler

1. Yakma Veya Yanma (Tam Oksidasyon)

Necis olan bir şeyi kül hâline gelinceye kadar yakmak suretiyle istihale
sağlanmış olur. Mesela necis bir odun parçasının, tezeğin veya atıkların
yakılması veya pislenen toprağın ateşte pişirdikten sonra pisliğin eseri
kalmamasıyla saksı yapılmasıyla istihale sağlanmış olur.

2. Taşlaşma/Topraklaşma/Tuzlaşma
(Mineralizasyon)

Kendiliğinden ölen hayvanın bir süre sonra tabii
tesirlerle taşlaşması (toprak hâline gelmesi). Toprak, menşei ne olursa olsun
tüm organik yapıları yeni bir başlangıcın ilk merhalesi olan inorganik yapılara
dönüştürmekte, toprağa katılan tüm organik yapıları topraklaştırmaktadır.[26]
Mesela bir yığın gübre toprak kesilse, tezek yanıp kül olsa temiz olur.[27] Yine tuzlaya düşüp ölen
domuz, eşek ve benzeri bir hayvan zamanla tuzun etkisiyle çürüyüp tuzlaşınca
nitelik değiştirir ve temiz hâle gelir. Ancak yine de bu gibi değişimlerin
laboratuvar incelemesi ile teyit edilmesi gerekir.[28]

3. Mayalanma (Fermantasyon)

Mayalanma yoluyla üzüm ve diğer bazı meyve sularının sarhoşluk verici
maddeye (şaraba) dönüşmesi, daha sonra farklı bir fermantasyon (mayalanma) ile
şarabın sirkeye dönüşümü gibi.[29]

4. Buharlaşma

Fiziksel değişim olan buharlaşmayı helal ve
temiz kılan istihale olarak görüyoruz. Çünkü abdest bozucu olan yel (gaz)
aslında temiz olduğu hâlde çıkış yerine itibarla abdesti bozar. Aynı nitelikte
olan geğirti, yine çıkış yerine itibarla abdesti bozmaz. Yelin kendisi
temizdir, üzerimizde olması takdirinde onunla namaz sahih olur.

Katı necasetin buharı olan yel necis
olmadığına göre şöyle bir kaide çıkarabiliriz: Bir şeyin buharı (gazı) kendisi
hükmünde değildir. Onun içindir ki yemek orucu bozduğu hâlde buharı orucu
bozmaz. Aynen bunun gibi idrar namaza mani olduğu hâlde idrarın buharı ile
ıslanmış elbise ile namaz olur. Buradaki esasa göre düşündüğümüzde
buharlaşmanın, helal ve temiz kılıcı istihale olabileceği kanaatini taşıyoruz.
Buna göre necis bir sıvı buharlaştırılsa ve sonra damıtılsa, damıtık olan o
sıvı temiz ve helal olur.

Buharlaşmanın temiz kılıcı olduğunu bizzat
görmek için Orhan Çeker’in ekibinden Ahmet Gülce idrarı laboratuvarda kaynatıp
damıtmıştır. Damıtık olan sıvı çok berrak bir su olarak karşımıza çıkmıştır. Bu
sıvının ağzı açık bırakılırsa veya kaynatma esnasında biraz ozon karıştırılırsa
kokusu tamamen ortadan kalkmaktadır.[30]
Böylece fiziksel bir olay olan buharlaşma, daha önceki çalıştaylarda
tartışılmış ve sonuçta helal ve temiz kılıcı istihale olduğu kanaatine
varılmıştır.


6) İslam Fıkhında İstihalenin Gerçekleşme Şekilleri

1. Şarabın Sirkeye Dönüşmesi

Gıdalardan sirke elde etmek için ilk önce mikroorganizmalar (maya ve
bakteriler) gıdalardaki şekeri alkole, sonra da bu alkolü sirkeye dönüştürmektedirler.

Sirke, üzüm ve elma gibi meyvelerden, şaraptan, biradan (malttan),
melastan, bal gibi gıdalardan yapılabilmektedir. Sirke elde edildiği ürünün
ismini alır. Şaraptan elde edilen sirke, “şarap sirkesi” adını alır. Sirke, her
türlü etil alkole sahip içkinin, sirke bakterilerinin mevcudiyetinde havalı
şartlarda oksidasyonu sonucu meydana gelir. Biyokimyasal süreçler sonucu etil
alkol oksitlenerek asetik aside dönüşür ve etil alkolün sarhoş edici ve diğer
olumsuz etkileri ortadan kalkar. Faydalı, besleyici ve aromatik (hoş kokulu)
bir gıda maddesine dönüşür.[31]

Alkollü içki Ebû Hanîfe’ye göre hangi
meyveden yapılırsa yapılsın, alkol sirke asidine dönüştüğü zaman helal sayılır.
Şaraptan yapılması da sonucu değiştirmez. Hadiste şöyle buyurulmuştur:
“Herhangi
bir deri tabaklandığında temiz olur. Sirke durumuna gelen hamrın helal olması
gibi.”
[32] Nitekim hadiste, “Sizin en iyi sirkeniz şaraptan (hamr)
yapılandır.”
[33] buyurulmuştur. Rivayete göre Hz. Ali ekmeği hamr sirkesine batırarak
yerdi.[34]

Aynı şekilde şarabın içine dökülecek buğday henüz şişmemiş durumda ise, üç
defa yıkamakla temiz hâle gelir. Ancak her defasında kurutmak gerekir. Bunun
sonucunda içkinin tat ve kokusu kalmamışsa buğday temiz sayılır.[35] Un, içki dökülerek hamur
hâline getirilse yıkamakla temizlenmiş olmaz. Ancak hamurun içine sirke dökülüp
yeniden karıştırılır ve renk, koku ve tat olarak içkinin eseri kalmazsa hamur
temizlenmiş olur.[36] Bir çorbaya içki dökülse,
sonradan üzerine sirke ilave edilse, eğer çorba ekşilikte sirke gibi olursa
temizlenmiş bulunur.[37]

2. Yağın Sabuna Dönüşmesi

Sabunun yapımında bitkisel ve hayvansal yağlar kullanılmaktadır. Yağların
uygun miktarda alkali (suda çözülen bazlar) maddelerle karıştırılarak uygun
ısıya maruz bırakılmasıyla sabunlaşma gerçekleşmektedir. Bu işlem sırasında
yağları oluşturan trigliseritler kendisini oluşturan yağ asitlerine ve
gliserole parçalanmakta, yağ asitleri kullanılan sodyum veya potasyum
hidroksite bağlı olarak sodyum veya potasyum tuzuna dönüşmekte, gliserol ise
serbest hâlde kalmaktadır. Özetle sabun temelde yağ asitlerinin sodyum veya
potasyum tuzlarından ibarettir.[38]

3. Tabaklama

Tabaklama, ölen hayvanın derisinin bilinen metotlarla işlenerek
temizlenmesidir.[39]
Domuzdan başka murdar ölmüş bir hayvanın derisi tabaklanmakla temiz olur.
Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Hangi
deri tabaklanırsa temiz olur.”
[40] Rivayet edildiğine göre, Allah’ın elçisi Tebük Gazvesi’nde bir grup evin
önünden geçiyordu. Onlardan su istedi. Bir kadın; “Ey Allah’ın resulü (s.a.v.),
sadece ölmüş bir hayvan derisinden yapılmış bir kırbada su var.”
dedi. Resûlullah (s.a.v.), “Onu
tabaklamamış mıydın?”
dedi. “Evet, tabaklamıştım.” deyince, “Tabaklanması
temizlenmesidir.”
buyurdu.[41]

4. Kandan Misk-i Anber Oluşumu

İslam hukuku kaynaklarında istihale (kimyasal değişim) kavramı anlatılırken
misk ahusu kanının misk-i anbere dönüşmesi örneği verilir. Aslında kan misk-i
anbere dönüşmemektedir. Çünkü kan tek bir madde değil, bir maddeler grubudur.
Dolayısıyla başka bir maddeye dönüşemez. Kanın içindeki mikro besinler ve
moleküller kullanılarak bir yeni madde sentezlenir. Nasıl kan içerisindeki bazı
moleküller kullanılarak süt sentezlenmekteyse, diğer bazı moleküller
kullanılarak da misk-i anber sentezlenmektedir. Tıpkı çimento, demir, tuğla vb.
malzemeler kullanılarak bir binanın yapılması gibi.

İslam hukukunda bu örnek verilirken aslında gerçekleşen kimyasal olaylar
düşünülmemiş olabilir. Kastedilen “özelliğin değişmesi” olabilir. Kan pis
(necis) kabul edilirken, bundan misk-i anber gibi güzel ve temiz bir madde
çıkmaktadır. Yani özellik tamamen değişmektedir.[42]

Bu konuda benzer bir örnek de koyundan sütün oluşumudur. Kur’an’da şöyle
buyrulur:
“Kuşkusuz sizin için hayvanlarda da büyük
bir ibret vardır. Zira size, onların karınlarındaki fışkı ile kan arasından
(gelen), içenlerin boğazından kolayca geçen halis bir süt içiriyoruz.”
[43]

Bu nedenle, kuzu veya oğlak eşek sütü, domuz sütü veya necis bir sıvı ya da
şarap içerse o kuzunun eti haram değildir. Çünkü o necis sıvı istihaleye uğrar
ve yok olur (istihlak).[44]

İslam fıkhında istihalenin gerçekleşmediği durumlar da mevcuttur. Bunları
da kısaca açıkladıktan sonra istihalenin hükmüne geçelim.

 

7) İslam Fıkhında İstihalenin Gerçekleşmediği Durumlar

Bir şıra veya şarap, içine herhangi bir pislik düşüp dağıldıktan sonra
sirke yapılmakla temizlenmiş olmaz. Bunların içine fare düşmesi de aynıdır.
Yine pis olan bir süt peynir yapılmakla veya pis bir buğday öğütülmekle veya
unundan ekmek yapmakla, pis bir susamdan yağ çıkarılmakla temiz olmaz. Çünkü
bunlarda hâl değişikliği yoktur.[45]

Yine ateşte kızartmak, öğütmek ve parçalara ayırmak, şekil değişikliği (hamur
yapma gibi) ve mekân değişikliği hâlleri istihale hükmüne dâhil edilemez.[46]

Buradan şunu anlıyoruz ki, istihalenin oluşması için, aynın değişmesi (bir
maddenin kendisinin değişerek bir başka maddeye dönüşmesi) ona mürettep olan
vasfın (onda bulunan sıfatın) ortadan kalkmasını celb eder (gerektirir).[47]


8) İstihalenin Hükmü

İstihale ilkesinin temellendirilmesinde şarabın sirkeye dönüşmesi nas ile
sabit olduğundan en önemli örnek kabul edilmiş ve âlimler arasında icma (görüş
birliği) oluşmuştur. Çünkü şarap yeni bir maddeye dönüşmüş ve hükmü etkileyen
ana özellik olan
“sarhoş edici”liğini kaybetmiştir.

Ancak şarabın dışındaki necis kabul edilen maddelerin dönüşümü konusunda
âlimler ikiye ayrılmıştır:

1. Başta İmam Ebû Hanîfe ve İmam Muhammed olmak üzere, cumhûrü’l-ulemâya
göre, istihale ilkesini şarabın sirkeye dönüşümüne kıyas ederek kökeni necis
bir madde istihale yoluyla temiz bir maddeye dönüşür. Mâlikîlerin çoğu, İbn
Teymiye ve İbn Kayyim, Hanbelîlerde bir görüş, Zâhirî mezhebi, Şevkânî ve
Sıddık Hasan Han ve Hanefîlerin çoğu da aynı görüştedir. Fetva da bu
şekildedir.[48]

2. İmam Şâfiî ve Hanefîlerden İmam Ebû Yûsuf’un öncülük ettiği diğer görüşe
göre: Kökeni necis (haram) bir madde istihale yoluyla temiz bir maddeye
dönüşmez. Çünkü şarabın aslı üzümdü. Yani temiz bir madde idi. Dolayısıyla
diğer haram liaynihi olan nesnelerle kıyas edilemez. Bazı Mâlikî ve Hanbelî
uleması da bu görüşü savunur.[49] 

Her iki mezhebin görüşlerinin dayanakları fıkıh kitaplarında enine boyuna
tartışılmış, muhakkik (gerçeği araştıran) ve mudakkik âlimlerin tercihi
cumhurun görüşü istikametinde olmuştur.[50]
İbn Kudâme konu ile alakalı tartışmaları zikrettikten sonra, sonuç olarak şu
neticeye varır: “Şarabın sirkeye dönüşmesi, ölü hayvanın derisinin tabaklanması
ve cellâlenin (necaset yiyen hayvanın) hapsedilerek (temizlenmelerine) kıyasen
istihale geçiren necasetlerin bütünü temiz olur.”[51]

Ancak gıda katkı maddeleri gibi geçmiş fıkıh
literatüründe benzeri olmayan meselelerde ise günümüz âlimleri ihtilaf
etmişlerdir. Bu görüş ayrılığının temel sebebini, istihalenin mahiyetinin
farklı algılanması ve hangi düzeyde bir değişiklik veya kimyasal dönüşümün
temel alınması gerektiği oluşturmuştur.

Kimyasal dönüşüm olan istihale yukarıda da bahsedildiği üzere bir molekülü
elementlere veya kimyasal köklere ayırma işlemidir. Bu işlemden sonra
kastedilen istihalenin gerçekleşebilmesi için ortaya çıkan yeni madde, yağın
sabuna dönüşmesinde olduğu gibi, vasıf olarak da öncekinden farklı olmalıdır.[52]

Bir madde kendisini oluşturan küçük parçalara ayrışıp bu küçük parçalardan
yeniden başka özellikte bir madde elde edildiği zaman, hem oluşan küçük
parçalar hem de bu parçaların kullanılmasıyla oluşan yeni maddeler istihaleye
uğramış olarak kabul edilmektedir. Burada belirleyici olan nokta parçalanmanın
hangi düzeye kadar olduğudur. Değerlendirmeye alınan hayvansal kaynaklı gıda
katkı maddeleri de büyük moleküllerin parçalanmasıyla ve/veya parçalanmış
ürünlerin kullanılmasıyla elde edilmektedir. Bu parçalanmalara yakından
baktığımızda aşağıdaki tabloda görüldüğü üzere bunlar üç düzeye ayrılmaktadır.



[1]  Türk
Gıda Kodeksi Gıda Maddelerinin Genel Etiketleme ve Beslenme Yönünden Etiketleme
Kuralları Tebliğinde Değişiklik Yapılması Hakkında Tebliğ (Resmi Gazete
29.01.2004-25361).

 

[2]Hamdi Döndüren, “Helal Gıda ve Gıda
Maddelerinde İstihale ve Tegayyür”,
Yeni Ümit Dergisi,
23/87 (Ocak-Şubat-Mart 2010).

 

[3]  Ayşe Tülay Bağcı Bosi, “Gıda Katkı
Maddeleri ve Sağlığımız Üzerindeki Etkileri”,
Hacettepe
Tıp Dergisi
28, (1997), s. 18-23. 

 

[4]    Mehmet Akbulut, Gıda Katkı Maddeleri:
Fonksiyonları ve Kaynakları,
1. Ulusal Helal ve Sağlıklı Gıda
Kongresi,
s. 61.

 

         [5]    Döndüren, “Helal Gıda ve Gıda
Maddelerinde İstihâle ve Tegayyür” s. 23.

 

[6]      Hasan Doğruyol, Gıdalardaki Katkı Maddeleri ve Zararları, (İstanbul: Nobel Tıp Kitabevleri, 2007),
s. 57-9.

 

[7]    Hasan Yetim, “Jelatin Üretimi, Özellikleri
ve Kullanımı”,
1. Ulusal Helal ve Sağlıklı Gıda
Kongresi
, s. 86.

 

[8]   
Fahreddin er-Râzî,
et-Tefsîru’l-Kebîr, (Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1.
baskı 2000), V, s. 20; İbnü’l Arabî,
Ahkâamu’l-Kur’ân,
(Beyrut: Dârü’l-Fikr), I, s. 54; İbn Hazm,
Merâtibu’l-İcmâ, (Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye), s. 149.

 

         [9]      Buhârî, II, s. 779.

 

         [10]  Fetevâ
Lecne ed-Dâime
, XXII, s. 281.

 

[11]  “Domuzda
tam bir istihale gerçekleşmiyor, bilakis domuz kısmi bir istihale
geçirmektedir, çünkü jelatinin aslının hangi hayvandan olduğu kimyasal analiz
sonucu bilinmektedir, dolayısıyla tam bir istihale geçirdiği söylenemez.
” Abdu’lFettah İdris, İstihdâmu’l-Cilatini’l-Hınzîrî fi’lGıdâ ve’d-Devâ, s. 28.

 

         [12]    Buhârî, Îmân, 29; Nesâî,
Îmân, 28.

 

         [13]    İbn Kesîr, el-Bidâye
ve’n-Nihâye
, VI/36.

 

[14]  Avrupa
Araştırma ve Fetva Kurulu,
Fetevâ Mecmûa el-Ûlâ, Kahire: Mektebetu’l-Îmân, 1999),
s. 70.

 

[15]  قال القرضاوي هناك شيء يغفل عنه الكثيرون وهي قضية الاستحالة، نقول
إذا استحالت النجاسة طَهُرت، يعني ممكن الشيء يكون أصله خنـزير ثم استحال أصبح
مادة أخرى، أصله خنـزير ولكن أخذ منه وتحول إلى شيء آخر وصار صابون، الفقهاء قالوا
مثلاً الأشياء مثل الروث ونحو ذلك حينما تؤخذ وتدخل النار وتحترق، فرمادها حلال
لأنه صار شيء آخر، قالوا لو دخل كلب في مملحة ومات في المملحة وأكله الملح وإذا
بحثت عنه فلن تجده، أصبح الكلب ملح، فممكن أن تستعمله في الأكل والشرب وكل شيء،
لأنه تحولت العين، الحكم يدور مع عِلِّته وجوداً وعدماً، فالعِلَّة لم تعد موجودة
ولذلك إذا لحم الخنـزير أو عظام الخنـزير تحولت وأنا سمعت من أخونا الدكتور محمد
الهواري وهو من الدكاترة العلميين الذين يعيشون في ألمانيا من سنين طويلة وله بحث
جيد في هذه القضايا، قال لك: معظم هذه الأشياء ممكن تؤخذ ويُعمل منه معجون أسنان،
وتعمل منه صابون وتعمل منه جلي هو أصله خنـزير إنما صار مركباً كيماوياً جديداً
فأخذ حكماً آخر.

 

[16]  Gıdacı ve kimyacılar, sundukları tebliğlerde, ‘‘jelatin, peynir ve koruyucu maddelerin değiştiğini,
mahiyet ve özellikleri bakımından onlara katılan haram maddelerden başka bir
madde meydana geldiğini’’

açıkça ifade ettiler. (12.06.2009).

http://www.hayrettinkaraman.net/makale/0437.html

 

[17]  http://www.imamu.edu.sa/events/conference/reseashe/res44/Pages/2_30.aspx
(4 Mayıs 2014’te girildi).

 

[18]  Nezih
Hammad,
Haram ve Necis Maddeler, (Dımaşk:
Dâru’l-Kalem, 2. baskı 2011), s. 20-21.

 

[19]   “2-4 Haziran 2009 tarihinde Bursa Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
tarafından tertip edilen ilmi toplantıda gıda ve kimya profesörleri, jelatin ve
koruyucu maddelerin yapımlarında kullanılan maddeler bakımından tamamen
değiştiğini açıkça söylediler.”
Hayrettin Karaman, “Helal gıda” http://www.hayrettinkaraman.net/makale/0590.htm (04
Mayıs 2014’te girildi).    

 

[20]    “Jelatin
bize göre istihale yaşamış bir maddedir. …Müslümanların bir varlık ve kimlik
politikası olarak siyaseten bunları kullanmamaları gerektiği ise ayrı bir
husustur.”
Faruk
Beşer,
“4. Güncel
Dini Meseleler İstişare Toplantısı, ‘Helal Gıda’
, http://www.gazete3.com/haber.php?haber=27568
(04 Mayıs 2014’te girildi).

 

         [21]  el-Feyûmî, Misbâhu’l-Munîr, (Beyrut: Mektebetu’l-İlmiyye), I, s. 157.

 

         [22]  İbn Abidin, Reddü’l–Muhtâr, çev. Ahmed Davudoğlu, I, s. 316.

 

         [23]  Bilmen, Büyük
İslam İlmihali,
s. 66.  

 

         [24]  Döndüren, “Helal Gıda ve
Gıda Maddelerinde İstihâle ve Tegayyür”, s. 23.

 

[25]  Muhammed Havarî, İstihâle en-Necâsât ve Alâka
Ahkâmuhâ bi-İsti’mâli’lMuharram ve’n-Neces
, s. 2.

 

         [26]    Levent Başyiğit,
“Topraklaşma”,
1. Ulusal Helal ve Sağlıklı Gıda
Kongresi
, s. 34.

 

         [27]    Bilmen, Büyük
İslam İlmihali
, s. 66; İbn Abidin, Reddü’l-Muhtâr, I, s. 554 –5.

 

         [28]     Bilmen, Büyük
İslam İlmihali
, s. 66.  

 

         [29]     1. Ulusal Helal ve Sağlıklı Gıda Kongresi, s. 105.

 

         [30]     Çeker, “İstihale”, 1.
Ulusal Helal ve Sağlıklı Gıda Kongresi
, s. 19 -20.

 

         [31]    
Adem Elgün, “Şarabın Sirkeye Dönüşümü”,
1. Ulusal Helal ve Sağlıklı Gıda Kongresi, s. 50.

 

[32]      Serahsî, Mebsût, XXIV, s. 23; Zeylaî, Nasbu’r-Râye, Tahkik: Muhammed Avvâme, (Beyrut:
Müessesetü’r-Reyyan,1997), IV, s. 311.

 

         [33]    Beyhakî, Sünen, VI, 38;
Zeylaî,
Nasbu’r-Râye, IV, s. 31, 367.

 

         [34]    Serahsî, Mebsût, XXIV, s. 7.

 

         [35]    el-Fetâvâ el-Hindiyye, I, 42.

 

         [36]    el-Fetâvâ el-Hindiyye, I, 44.

 

         [37]    el-Fetâvâ el-Hindiyye, I, 45.

 

[38]    Mehmet Akdoğan, “Yağın Sabuna Dönüşmesi”, 1. Ulusal
Helal ve Sağlıklı Gıda Kongresi
, s. 45.

 

         [39]    İbn Abidin, Reddü’l-Muhtâr, I, s. 529-532; Çeker, “İstihale”, s. 19.

 

         [40]    Müslim, Hayz, 105; Ebû Dâvûd, Libâs,
38.

 

         [41]    Nesâî, Fer’, 4; A. İbn
Hanbel, IV, 254, V, 67, VI, 329, 336.

 

[42]      Mehmet Aköz,
“Kandan Misk-i Anber Oluşumu”
1. Ulusal Helal ve Sağlıklı Gıda Kongresi, s. 48.

[43]    Nahl suresi, 16:66.

          

         [44]   Ebu’l-Leys es-Semerkandi, Uyûnu’l-Mesâil, (Beyrut: 1998) s. 222; İbn Rüşd, el-Beyân
ve’t-Tahsîl
, (Beyrut: 1988), I, s. 155; el-Fetâvâ
el-Hindiyye
, (Beyrut: 1991), V, s. 339.

 

         [45]    Bilmen, Büyük
İslam İlmihali
, s. 66.

 

         [46]    1.
Ulusal Helal ve Sağlıklı Gıda Kongresi
, s. 105.

 

         [47]    İbn Abidin, Reddü’l-Muhtâr, I, s. 555.

 

[48]    İbn Abidin, Reddü’l-Muhtâr, c. 6, s. 735; Nevevî, el-Mecmû, (Beyrut: Dâru’l-Fikr, 1977), I, s. 284; İbn Teymiyye, Kutub ve Resâil ve Fetâvâ, (Mektebetu İbni Teymiyye, 2. Baskı), XX, s.
522; İbn Kudâme,
el-Mugnî, (Beyrut: Dâru’l-Fikr, 1. baskı,
1405 Hicri), I, s. 56.

 

        [49]     İbn Kudȃme, Muğnȋı,
C.1, S.97

 

[50]     Bk.
Nizameddin en-Nedvî, Tagayyur
el-Mâhiye ve Eseruhu fi’l-Ahkâm,
(Dırâsâtu’l-Câmia el-İslâmiyye, 2006), s. 14.

 

         [51]      İbn Kudȃme, Muğnȋı,
C.1, S.89

 

         [52]    
Çeker, “İstihale”, s. 19-20.