Fetava

Hicri Takvim
Miladi Takvim

İslami Usullere Uygun Helal Kesim

İslami Usullere Uygun Helal Kesim

Allah, “O, yerde ne varsa hepsini sizin için yarattı.”[1] ayetiyle yeryüzünde ne varsa hepsini insan için yarattığını, “O, göklerde ve yerde ne varsa hepsini, kendi katından size boyun eğdirmiştir. Elbette bunda düşünen bir toplum için ibretler vardır.”[2] ayetiyle var olan her varlık ve imkânın bir lütuf olarak insanın emrine verdiğini, “Bugün size temiz ve iyi şeyler helal kılınmıştır.”[3] ayetiyle de iyi ve temiz şeylerin helal, kötü ve pis şeylerin de haram kılındığını bildirmiştir.

Cenâb-ı Hak, rahman sıfatının sonucu olarak bu dünya hayatında kendisinin lütfuna mazhar olan bütün insanlığa kendi amaçları doğrultusunda ve yapılarına uygun olarak bu nimetlerden yararlanma fırsatı sunmuştur. Hayvanlar, bu nimetler ve imkânların önemli bir parçasıdır. Nitekim tarih boyunca insanlar, hayvanları binek veya yük taşıma aracı olarak kullanmışlar; gücünden, etinden, sütünden, derisinden ve tüylerinden yararlanmışlar; bu suretle hayatları büyük ölçüde kolaylaşmıştır. 

İslam dini, bu nimetlerden yararlanma konusunda kayıtlayıcı bazı hükümler koymuştur. Bu hükümler, aynı konuda oluşmuş gelenek ve inanç çevreleri, insan tabiatı ve önceki semavi dinlerle de uyum göstermiştir. Bu manada Kur’ân-ı Kerîm’de ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’in hadislerinde, aşağıda birkaç örnekte de görüleceği üzere, yenmesi helal ve haram olan etler ile ilgili bazı açıklamalar yer almıştır:

“Leş, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına boğazlanan, boğulmuş, (taş, ağaç vb. ile) vurulup öldürülmüş, yukarıdan yuvarlanıp ölmüş, boynuzlanıp ölmüş (hayvanlar ile) canavarların yediği hayvanlar -ölmeden yetişip kestikleriniz müstesna- dikili taşlar (putlar) üzerine boğazlanmış hayvanlar ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı.”[4], “Diş ve tırnakla olmaksızın, üzerine Allah’ın ismi anılarak boğazlanan ve kanı akıtılan hayvanların yenilmesi helaldir.”[5] Bu açıklamalara genel olarak bakıldığında etleri yenebilecek hayvanların listelerinin verilmesi yerine bazı ölçü ve ilkeler belirlenmiştir.

Haramla helal çizgisini, “…Onlara temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar.”[6] ayeti oluşturmuştur. Sağlığa zararlı maddelerden uzak durulması da, “Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın.”[7] ayetinde olduğu gibi İslam’ın genel ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmiştir. 

Yenilmesi haram olan şeyler yukarıda zikredilen Mâide suresinin 3. ayetinde on madde hâlinde sayılmış ise de bunların bir kısmı aynı grup içinde değerlendirilerek tamamının, “Allah size ancak ölüyü (leşi), kanı, domuz etini ve Allah’tan başkası adına kesileni haram kıldı.”[8] ayetinde özetlenen dört ana maddede toplanması mümkündür. Bunlar da; kendiliğinden veya dinî usulde boğazlanmaksızın ölmüş hayvan (meyte), akıtılmış kan, domuz ve Allah’tan başkası adına kesilen hayvanlardır.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in sünnetinde Kur’ân-ı Kerîm’deki bu yenmesi yasak edilen şeylerin durumlarını teyit eden ifadeler olduğu gibi, “pis ve iğrenç” yiyeceklerin özellikleri ile ilgili detaylı bilgilere de şahit oluruz. Örneğin Hz. Peygamber (s.a.v.), “yırtıcı hayvanlar”ın (zî nâb: Ağzının dört yanında uzun ve sivri dişleri olan hayvanlar) ve “yırtıcı kuşlar”ın (zî mihleb: Pençesi ile avını parçalayan kuşlar) etlerinin yenmeyeceğini özellikle belirtmiştir.[9]

1) Şeri Tezkiyenin Tarifi ve Çeşitleri

Etlerinin yenmesi helal olan hayvanların helal olarak yenebilmesi için, o hayvan üzerinde yapılması gerekli birtakım işlemler vardır ki, bunların hepsine birden “şeri tezkiye” (temize çıkarma, arıtma, boğazlama, kesme) denir. Şeri tezkiye ikiye ayrılır.

1. İhtiyari Tezkiye (İsteğe Bağlı Boğazlama)

İhtiyari tezkiye, büyükbaş, küçükbaş ve kümes hayvanlarının çenesi altından yemek ve nefes borusu ile kan taşıyan iki büyük damarının (atar ve toplardamar) kesilmesi ile gerçekleşir. Buna “zebh” denir. Develerde ise boğazla göğüsün birleştiği yere bıçak saplamak suretiyle olur ki, buna da “nahr” denir. Ancak bazen “nahr” kelimesinin yerine “zebh”, bazen de “zebh” yerine “nahr” kelimesi kullanılabilir.[10]

Zebh olunacak hayvan nahr edilse, nahr edilecek hayvan da zebh edilecek olsa, Hanefîlere göre kerahetle, Şâfiî ve Hanbelîlerde kerahetsiz olarak yenilmesi helaldir. Çünkü böyle bir kesimi yasaklayan herhangi bir delil mevcut değildir. Şu iki hadiste nahrdan zebh, zebhten de nahr diye söz edilmiştir: Cündeb b. Süfyân (r.a.)’dan: “Kurban Bayramı’nda Peygamberimiz’e şahit oldum, şöyle buyurdu: “Kim kurbanını namazından veya namazımızdan önce ‘zebh’ ederse, onun yerine bir daha kessin; kurbanını kesmeyen de ‘Bismillah’ diyerek kessin.”[11] Berâ b. Âzib (r.a.): Peygamber Efendimiz (s.a.v.), (bir Kurban Bayramı sabahı) şöyle buyurdu: “Bu günümüzde yapacağımız ilk işimiz, namaz kılmamız, dönüp (kurbanlıklarımızı) ‘nahr’ etmemizdir. Kim böyle yaparsa sünnetimize uymuş demektir. Kim kurbanını bundan önce zebh ederse, bu kesilen hayvan ailesine ikram ettiği bir et olmuş olur.”[12] İşte bu şekildeki tezkiyeye “ihtiyari tezkiye” denir.

İmam Ebû Hanîfe, kesilecek azalardan en az üçünün kesilmesini yeterli görürken İmam Ebû Yûsuf, yemek ve nefes borusuyla birlikte iki damardan birinin kesilmesi, İmam Muhammed ise, her birinin çoğunun kesilmesi gerektiği görüşündedir.[13] Şâfiî ve Hanbelîler kan damarlarından ziyade yemek ve nefes borusunun kesilmesinin gerektiğini ifade eder, bir kısım fakihler dördünün de kesilmesi gerektiğini belirtirler.[14]

2. Iztırari Tezkiye (Zorunlu Boğazlama)

Iztırari tezkiye hükmi kesimdir. Eti yenen yabani av hayvanları ile ehlî (evcil) olduğu hâlde yakalanamayan veya yatırılıp boğazlanması mümkün olmayan hayvanların bedeninin herhangi bir yerinden yaralayarak kan akıtmak suretiyle başvurulan boğazlamaya denir. Bu boğazlama şekline aynı zamanda “el-’akr (yaralama)” da denir.

Örneğin kaçtığında ele geçmesi imkânsız hâle gelen veya kuyu gibi çukur bir yere düşen hayvanlara zarureten bu kesim şekli uygulanır. Burada “Teklif güç nispetine göredir.” kuralı gereğince, yaralayıcı bir aletle bedenin öldürücü herhangi bir yerine sivri bir şey saplanmak suretiyle hayvanın kanı akıtılır. Böylece tezkiye, yani şeri boğazlama tamamlanmış olur. Fakat taş ve benzeri bir şeyle vurarak yaralamakla tezkiye gerçekleşmiş olmadığı için hayvanın etinin yenmesi helal olmaz.[15]

Iztırari kesim, Mâlikîlerin dışında cumhûrü’l-ulemâca, av hayvanlarında veya evcil olmasına rağmen, vahşice davranan hayvanların kesiminde tercih edilir. Iztırari kesimin, mutlaka kesici aletle yapılması gerekir. Şâfiîler, yaralamanın hayvanın ölümüne sebep olacak bir yerden olmasını şart koşarlar. Mâlikîlere göre, kesilecek hayvan evcil ise, ıztırari kesimle öldürülmüş olursa yenilmesi helal olmaz.

Her ne kadar Mâlikîler böyle söylemiş olsalar da, evcil iken vahşileşmiş veya vahşi gibi olmuş hayvanın, aşağıda Râfi’ b. Hadîc (r.a.)’ın rivayet ettiği hadiste görüldüğü üzere, herhangi bir yerinden yaralanıp öldürülerek yenmesi helal olur. Tercih olunan görüş de budur.

“Bir seferde idik. Develerden bir tanesi parladı. Başında yuları da yoktu. Birisi bir ok attı ve onu durdurdu. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu: ‘Bu hayvanlar arasında böyle vahşileşenler olur. Onlardan bir tanesi bu devenin yaptığı gibi yaparsa, siz de şu anda yapılan gibi yapın.’[16]

Râfi’ b. Hadîc (r.a.) bir başka rivayette de şöyle bir olay nakletmektedir: “Bir deve kuyuya düştü, baş kısmı aşağıda, arka kısmı da kuyunun yukarısında kaldı. Bir kişi kuyunun dibine doğru indi, ama kesmeye muktedir olamadı. Orada bulunan İbn Ömer (r.a.), ‘Allah’ı zikret (besmele çek) ve onu öldür.’ dedi. O da deveyi böğründen yaralayarak öldürdü ve parça parça dışarı çıkardı. İbn Ömer (r.a.), bundan iki dirheme bir aşir[17] satın aldı.” İbn Abbas (r.a.)’dan rivayet edilen bir hadiste ise, “Seni aciz bırakan behime (dört ayaklı hayvan), av hükmündedir.”[18] denilmektedir. Görüldüğü üzere hayvanı kesme konusunda ona güç yetirememe söz konusu ise o hayvan av hayvanı hükmüne girer.

Tarifini ve çeşitlerini açıkladığımız şeri tezkiyenin kesilecek hayvanlarda ve uzuvlarında, kesme yerinde, kesecek kişide, kişinin niyetinde ve besmele çekmesinde aranan bazı şartlar mevcuttur.  

2) Şeri Tezkiyenin Şartları

1. Kesilecek Hayvanların Şartları

Eti yenmeyen hayvanlar -domuz hariç- şeri tezkiye ile boğazlanır ve tabaklanırsa derisinden yararlanılabilir. Hanefîler’e göre etinin yenmesi helal olmamakla birlikte canlı iken temiz sayılan hayvanlar boğazlandığı takdirde temiz sayılması hükmü devam eder, tüy ve derisinden de yararlanılabilir. Boğazlanmadığı takdirde derisi ancak tabaklanmakla temiz olur.

Eti yenen hayvanlar ancak ihtiyari veya ıztırari boğazlanması hâlinde helal olur. Bunlardan balık türü su hayvanları ile kara hayvanlarından çekirgenin boğazlanması gerekmez. Bir hadiste Peygamberimiz (s.a.v.), “Denizin suyu temiz, ölüsü helaldir.”[19] buyurmuş, bir başka hadiste ise, boğazlanmaksızın ölen hayvanlardan ikisinin, balık ve çekirgenin İslam ümmetine helal kılındığı bildirilmiştir.[20]

Hanefîler suda yaşayan hayvanlardan sadece balık türünü helal sayarken, diğer mezhepler suda yaşayan diğer hayvanları da kural olarak helal sayar ve boğazlanmasının gerekmediğini ifade ederler. Hem karada hem de suda yaşayan hayvanların hangi türlerinin helal olduğu veya boğazlanmasının gerektiği fakihler arasında tartışmalı ise de bunlardan akıcı kanı olanların ancak boğazlanmakla helal olacağı görüşü ağır basar. Av hayvanlarının usulüne uygun şekilde avlanması ve öldürülmesi çoğu zaman boğazlama hükmünde görülmekle birlikte, ele geçirildiğinde henüz yaşamakta olanların ayrıca boğazlanması da gerekli görülür.

2. Hayvanı Kesende Bulunması Gereken Şartlar

Hayvanı kesen kimsenin akıl ve temyiz gücüne sahip, Müslüman veya Ehl-i kitap olması,[21] ihramda olmaması, hayvanı Allah adına kesmesi gerekir. Kesen kimsenin kadın -hayız hâlinde bile olsa- veya erkek olması fark etmediği gibi, temyiz çağında olursa -Allah adına kesmeyi kavrayacak ölçüde-, baliğ olması da gerekmez.[22] Fakat hayvanı kesme konusunda erkek daha güçlü olduğu için erkeğin kesmesi müstehaptır. Besmeleyi düşünememe, kesilecek hayvanı zapt edememe ve kesim şartlarını bilememesi sebebiyle cumhûrü’l-ulemâ mümeyyiz olmayan çocuğun kestiğini helal olarak kabul etmemektedir.

Ehl-i kitabın dışındaki müşriklerin, puta tapanların, ateistlerin, mürtetlerin, Müslüman da olsa kestiğini Allah adına kesmeyen insanların boğazladıkları hayvanlar yenemez.[23]

Yine cumhura göre deli ve sarhoşun kestiği hayvanın eti helal olmaz. Çünkü bu hâlde iken insan ne yaptığını ve yaptığı işin maksadını anlayacak durumda değildir. Ancak Şâfiîler, genel bir kasıt ve irade söz konusu olduğu için kerahetle caiz olduğunu ifade etmişlerdir.[24]   Hırsız ve yan kesicilerin kestiği hayvanların yenmesi -Zahirîler hariç- caizdir. Çünkü kesilecek hayvanlarda mülkiyet şartı yoktur. Sahibinden izinsiz boğazlanmış ve yemek hâline getirilmiş bir koyun hakkında sorulan suale Peygamber Efendimiz (s.a.v.), “Onu esirlere yediriniz.”[25] emrini vermiştir. 

3. Kesilecek Uzuvlar

Yukarıda şeri tezkiyenin (kesimin) tarifi yapılırken kısaca değinildiği gibi, ulema atar ve toplardamarlar ile yemek ve nefes borusu kesilerek öldürülen hayvanın etinin yenilebileceğinde ittifak etmişlerdir. Ancak bu kesilmesi gereken uzuvlardan ne kadarı eksik kalırsa hayvanın eti yenilir veya yenilmez olur konusunda ihtilaf edilmiştir.

Ebû Hanîfe’ye göre, bu dört azadan çoğunun, yani en az üç tanesinin kesilmesi gerekir. “Kesilmesi gereken uzuvları dilediğin gibi kes.”[26] hadîs-i şerifini delil olarak ele alan Ebû Hanîfe, bir uzvun eksiği ile kesim gerçekleşirse helal, aksi takdirde haram olur, demiştir. Çünkü hadiste geçen “el-evdac” kelimesi, “vedec” kelimesinin çoğuludur; çoğul kelimeler de kapsadığı mananın en az üç tanesini içine alır. İmam Ebû Yûsuf, yemek ve nefes borularıyla birlikte kan damarlarından en az bir tanesinin de kesilmesi gerekir, demektedir.

İmam Muhammed ise, bu dört uzvun her birisinin ekserisinin kesilmesi gerekir; çünkü böyle olursa kesmekten kast olunan şey hasıl olur ki, o da kanın dışarı çıkmasıdır, demektedir.

Mâlikîler de aynı hadisi delil göstererek ileri sürdükleri meşhur olan görüşlerine göre, nefes borusunun ve kan damarlarının mutlaka kesilmesi gerekir; yemek borusunun kesilmesi şart değildir. Diğer bir görüşleri ise, “evdac”dan kasıt kesilmesi gereken azaların hepsinin kesilmesidir. Çünkü nefes borusunu kesmeden damarları kesmek mümkün değildir demişlerdir.

Şâfiîler ve Hanbelîlere göre, nefes ve yemek borusu mutlaka kesilmelidir. Çünkü can bunların kesilmesiyle çıkar. Kan damarlarının kesilmesi müstehaptır. Çünkü kesimin güzel olması için buna ihtiyaç vardır; bir de ihtilaftan ancak böyle kurtulmak mümkün olur.

Kesimin başında nefes ve yemek borusunu keserken hayvanda hayat-ı müstekirre (tam manası ile canlı) olması ve kesme işinin de süratle yapılması gerekir. Eğer kesmede ağır davranılır da hayvanın kesilmesinde geç kalınırsa ve hayat-ı müstekirre bulunmaz ise, bu kesimin bir faydası olmaz. Hayvan meyte (leş) olur ve kesilen hayvanın eti helal olmaz ve yenilemez.

4. Kesme Yeri

Kesme yeri büyükbaş ve küçükbaş hayvanlarla kümes hayvanlarında hayvanın çenesi altından yemek ve nefes borusu ile kan taşıyan iki büyük damarının (atardamar ve toplardamar) kesilmesi ile olur. Buna “zebh” ismi verilir. Develerde ise boğazla göğüsün birleştiği yere bıçak saplamak suretiyle kesim yapılır. Buna da “nahr” denir. Buradan da anlaşıldığı gibi kesim çene altından, yani boynun yere bakan kısmından yapılır. Boynun yan tarafından veya hayvanın ensesinden kesim yapılmaz. Böyle bir kesim yapılırsa durum tartışmalı hâle gelir. Böyle hâllerde ulemanın şu görüşleri savunduklarını görürüz: Malikîlere göre, enseden ve boynun yan tarafından kesilen hayvan her ne kadar kesilmesi gereken yerleri kesilmiş olsa da yenilmez. Çünkü hayvanı ensesinden boğazlayan önce omuriliği keser sonra diğer azaları keser. Omurilik, ölüme sebep olacak bir azadır. Bundan dolayı da ölümcül yerinden yaralanan bir hayvan boğazlanmış olur.

Cumhûrü’l-ulemâya göre, hayvanı ensesinden veya boynun yan tarafından kesmek mekruhtur. Nitekim böyle yapılırsa hayvana acı verildiği için günah olan bir iş yapılmış olur. Fakat kesim süratle yapılırsa, kesilecek azalara bıçak dayandığında hayvanda hayat-ı müstekirre de var ise; Hanefîlere göre damarlar kesildiğinde; Şâfiî ve Hanbelîlere göre nefes ve yemek borusu kesilmiş ise, o hayvanın yenilmesi helaldir. Aksi takdirde kesim gerçekleşmediği için helal olmaz.

Hayat-ı müstekirrenin varlığı hayvan kesildikten sonraki hareketinden veya kanın fışkırarak akmasından anlaşılır. Ensesinden kesilen hayvanın keserken canlı olup olmadığı bilinmiyor veya şüphe ediliyorsa duruma bakılır. Bıçak keskin ve süratle kesim yapılmış ve zann-ı galip hayvanın canlı olduğu yönünde ise hayvan yenir. Bıçak kör, kesimde ağır davranılmış ve hayvana eziyet edilmişse etinin yenmesi mübah olamaz. Hayvanı helal kılan boğazlama gerçekleşmemiş ve boğazlanan hayvan leş olmuştur, bundan sonra kesilmesi bir şey ifade etmez.

Hayvanı kesen, normal bir boğazlamada kesilmesi gereken azaları kestikten hemen sonra omuriliği de keser veya başı gövdeden tamamen ayırırsa, Hanbelîlerin dışında cumhûrü’l-ulemâya göre bu kesim mekruhtur. Hz. Ömer (r.a.) omuriliği kesmeyi nehyetmiştir. Çünkü böyle kesimde hayvana fazlasıyla eziyet verme söz konusudur. Buna rağmen bu hayvanın yenmesi haram olmaz. Çünkü omuriliğin kesilmesi normal kesimden sonra gerçekleşmiştir.[27]

Hanbelîlere göre, eti yenen hayvanın başı kılıçla gövdesinden ayrılmış da olsa, o hayvanın eti mutlaka mübahtır. Hz. Ali (r.a.) ve İmran b. Husayn (r.a.) böyle fetva vermişlerdir.

Cumhûrü’l-ulemâya göre, boğazlama işinin acilen ve süratle yapılması şarttır. Kesimi yaparken bir ara elini çekse ve sonradan kesimi tamamlasa kesilen hayvan yenebilir. Ancak verilen ara uzarsa (örneğin, ilk hamlede kesilmesi lazım olan organlar kesilmeden bu ara verme sırasında hayvanın ölmesi muhtemel olacak kadar bir süre) kesilen hayvanın yenmesi helal olmaz. Çünkü bu hâlde kesme hadisesi hayvanı öldürecek bir uzva ulaşmış ve hayvan bir daha hayata dönmesi mümkün olmayacak bir vaziyette iken kesilmiştir. Ebû Hanîfe, kesimi hızlıca yapmanın müstehap olduğunu söylemiş, bunu da “Kesilen hayvanı rahat ettiriniz.” hadisine dayandırmıştır. Çünkü hayvanı süratli bir şekilde kesmek, o hayvanı rahatlatmaktır.[28] 

5. Kesme Aleti

Hayvanın kesiminde asıl olan, hayvana eziyet etmeden kanını akıtmaktır. İslam bilginlerine göre, kesimde kullanılacak aletin gerekli azaları kesecek ve kan akıtacak ölçüde kesici olan demir, ağaç, taş ve cam gibi kesici maddelerden olması gerekir. Eziyet verici, kör bir aletle kesim yapmak mekruhtur. Diş ve tırnakları kesim aleti olarak kullanmak ise Peygamber Efendimiz (s.a.v.) tarafından yasaklanmıştır.[29]  

Günümüzde dünyanın çeşitli yerlerinde kullanılan elektrik şoku, tabanca, karbondioksit gazı verme, başına çekiç veya tokmakla vurma, omuriliğine şiş sokma gibi tekniklerle öldürülen hayvanlar -henüz canlı iken boğazlanmamışlarsa- öldüren insan Müslüman bile olsa Mâide suresinin 3. ayetinde yenmelerinin haram olduğu bildirilen hayvanlar grubuna girer. Çünkü hayvanın kesim işlemi esnasında canlı olması, ölümünün de bu kesim işlemi sonucu meydana gelmesi gerekir.

6. Tezkiye Anında Besmele Çekilmesi, Niyet ve Kasıt

Zebh, nahr veya yaralama anında “Bismillah” diyerek besmele çekmek, “Bismillahi Allahu ekber” demek suretiyle besmeleye tekbiri de katmak sünnettir. Şâfiîlerin[30] haricinde bütün cumhûrü’l-ulemâya göre tezkiye anında veya oku ava atarken besmele çekmek gerekir.

Hanefîlere göre besmele kasten terk edilmediği sürece hayvanın eti yenir. Hanefîler bu konuda daha çok Mekke döneminde putlar adına kesilen hayvan yerine Allah’ın adı zikredilerek kesilecek hayvan etinin yenilmesini bildiren, “Üzerine Allah’ın adı anılmadan kesilen hayvanlardan yemeyin. Kuşkusuz bu büyük günahtır.”[31] ayetini ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’in her önemli işe besmele ile başlanmasını bildiren hadis ve uygulamalarına dayanırlar.

Hanbelîler, besmeleyi kasten de sehven de terk etse yenmez görüşündedirler. Fakat kesimde sehven besmele terk edilirse, kesilen hayvan yenilse de avda mutlaka besmelenin çekilmesi gerekir görüşü, mezhep görüşüdür. Zâhirîler, besmeleyi mutlaka şart koşarlar; ister kasten isterse sehven terk edilsin, onlara göre bu hayvan yenemez.

İmam Şâfiî’ye göre, her önemli işte olduğu gibi, hayvan keserken de besmele çekilmesi sünnet veya müstehap olmakla birlikte, besmele terk edilerek kesilen hayvan da helal olur. Av hayvanının durumu da böyledir.[32]

Hz. Âişe (r.a.) şöyle demiştir: “Bedeviler bize et getirirlerdi. Biz onların besmele çekip çekmediklerini bilmezdik. Hz. Peygamber, ‘Siz yerken besmele çekin ve yiyin.’ buyurdu.” Eğer hayvan kesilirken besmele çekmek şart olsaydı, Hz. Peygamber (s.a.v.) durumları bilinmeyen bedevilerin getirdiği etin yenilmesini emretmezdi.[33]

Her ne kadar Şâfiîlerin görüşü kullanıma daha uygun gibi görünse de cumhûrü’l-ulemânın delilleri sübut itibarıyla daha sahih  ve maksada daha uygundur. Bundan dolayı da boğazlamada besmele çekilmelidir.

Burada dikkat edilmesi gereken bir husus da, hayvanı öldürmekten maksat sadece onu öldürmek değil, etinin yenmesi niyeti ve kastıyla olmasıdır. Bu hususta bütün fukahânın ittifakı söz konusudur.[34] Dolayısı ile kesilmesi istenilen hayvanın üzerinde yoğunlaşılması ve onun kesilmesi gerekir. Kesilmesi düşünülen hayvan yerine hata edilse veya bütün orada hazır bulunan hayvanlardan belli bir cins kastedilse ancak başka cins kesilse, kesilme işlemi tam olsa da kesilme kastı olmayan hayvan olduğu için, bu kesilen hayvanın yenmesi helal olmaz. Aynı şekilde bir hayvana bir aletle vurulsa, o da boğazlanacak yerine isabet etse veya bir av hayvanına isabet etse, yahut da sadece öldürmek maksadıyla hayvan öldürülse ve tezkiye kastı olmasa böyle bir hayvanın eti yenemez.[35]

3) Sünnet ve Mekruhlar

Şeri tezkiyede dikkat edilmesi gereken sünnet ve mekruhlardan da yeri gelmişken bahsedelim.  

1. Şeri Tezkiyenin Sünnetleri

•   Besmele çekilmesi

•   Kesmenin gündüz yapılması

•   Kesilecek hayvanın kıbleye yöneltilmesi

•   Hayvanın yumuşaklıkla sol tarafına yatırılması

•   Devenin ayakta nahr edilmesi

•   Kesilecek uzuvların tamamen ve hızlıca kesilmesi

•   Bıçağın keskinleştirilmesi

•   Hayvana yumuşak davranılması

2. Şeri Tezkiyenin Mekruhları

•   Besmeleyi terk etmek

•   Kesilecek hayvanın kıble cihetinin zıddına çevrilmesi

•   Koyunları nahr, develeri zebh etmek

•   Kesilecek hayvana eziyet ve acı vermek

•   Diş, tırnak veya kemikle hayvanı kesmek

4) Eti Yenmeyen Hayvanlar

Eti yenmeyen hayvanların şeri tezkiye ile boğazlanması hususunda ulemanın farklı görüşleri vardır.

Hanefîlere ve meşhur olan görüşte Mâlikîlere göre, etinin yenmesi helal olmayan bir hayvan -bir yırtıcı hayvan olabilir- boğazlandığı zaman, bu kesim nedeniyle eti, iç yağı ve derisi yenilmez ama kullanım açısından temiz olur. Bundan hürmeti ve mükerrem olması nedeniyle insan; necisü’l-ayn olması sebebiyle de domuz istisna edilmiştir. Mâlikî mezhebi ulemasından ed-Derdîr ve es-Sâvî’ye göre, Mâlikî mezhebinde meşhur olan görüşe göre, katır, at ve eşek gibi eti yenmeyen hayvanlar boğazlansa da temiz olmazlar. Ancak yırtıcı vahşi hayvanlar ve yırtıcı kuşlar boğazlanırsa temiz olurlar.

Hanefîlerde müftâ-bih olan görüşe göre, et ve iç yağı tezkiye ile temiz olmaz. Sadece deri temiz olur. Delil olarak da şunu ifade ederler: Tezkiye tabaklamada olduğu gibi, hayvandaki pis olan rutubet ve akan kanın yok olmasında müessirdir. Yemenin dışında o deriden faydalanmak caizdir. Hanefîlerde bir kîl kavli daha var ki, ona göre yenmesinin haram olduğuna kıyasla derisi de kullanılmaz.

Şâfiî ve Hanbelîlere göre, yenmesi haram olan hayvanlara tezkiyenin hiçbir tesiri olmaz. Çünkü tezkiyenin tesiri etin yenmesinin mübah olmasıdır. Asıl olan da budur. Deri ete tabidir. Tezkiyenin et üzerinde bir işlevi yoksa etin dışındakilerde de herhangi bir işlevi olmaz.[36] Bundan dolayıdır ki, Şâfiîler yenmesi haram olan hayvanların kesilmesini, onu rahatlatmak için bile olsa haram olarak kabul ederler. Örneğin yatalak olan bir merkebin kesilmesi caiz görülmez. Çünkü bu o hayvana azap etmektir.[37]


[1]    Bakara suresi, 2:29.

[2]    Câsiye suresi, 45:13.

[3]    Mâide suresi, 5:5.

[4]   Mâide suresi, 5:3.

[5]   Neylü’l-Evtâr, VIII, s. 141. 

[6]   A’râf suresi, 7:157.

[7]   Bakara suresi, 2:195.

8]   Bakara suresi, 2:173.

[9]   Müslim, Kitabu’s-Sayd, 16/1934; Ebû Dâvûd, Et’ime, 32; Tirmizî, Sayd, 9, 11.

[10]     Devenin nahredilmesi; sığır ve koyun cinsinin ise zebhedilmesi sünnettir. Neylü’l-Evtâr, V, s. 122.

[11]   el-Muhallâ bi’l-Âsâr, Mes’ele, 1048, VI, s. 132.

[12]    el-Muhallâ bi’l-Âsâr, Mes’ele, 1048, VI, s. 133.

[13]    el-Bedâyi’, V, s. 41; eş-Şerhu’l-Kebîr, II, s. 99.

[14]    Mugni’l-Muhtâc, IV, s. 265, 270; Keşşâfu’l-Kanna’, III, s. 201.

[15]   Fetevâ-yı Hindiyye, XI, s. 435-6; Mevdûdî, Fetvalar, I, s. 153; Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, (AMGT Yayınları, Gümüş Basımevi, 1992), s. 395; Zuhaylî, İslam Fıkhı Ansiklopedisi, IV, s. 449.

[16]    Neylü’l-Evtâr, VIII, s. 143.  

[17]    Bir ağırlık ölçüsüdür. 

[18]    el-Muhallâ bi’l-Âsâr, Mes’ele, 1049, VI, s. 134.

[19]    Ebû Dâvûd, Taharet, 41. 

[20]    Müsned, II, 97. 

[21]     Bu çalışmamızda Müslümanların tezkiye konusunu ele aldığımız ve bunu önemli gördüğümüz için, Ehl-i kitaba ait kesim ve ilgili konuları sonraki bölümlerde ele alacağız.[22]    Mümeyyiz olan çocuk da ne yaptığını bildiği için büluğ çağındaki kişiye benzemektedir. Şâfiîlerde mümeyyiz olmayan çocuğun kestiği, maalkerahe caizdir.[23]     Bidâyetü’l-Müctehid, I, s. 435; el-Bedâyi’, V, s. 45; el-Mugnî, VIII, s. 564; ed-Dürrü’l-Muhtâr ve Haşiyesi, V, s. 209.

[24]     Mugni’l-Muhtâc, IV, s. 267; el-Mühezzeb, I, s. 251.

[25]     Neylü’l-Evtâr, V, s. 321.

[26]  Zeylaî, hadise “garîb”dir demiştir. Ancak bu hadisi Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbn Mâce’nin Adî b. Hâtim’den rivayet ettiği “dilediğin şekilde kanı çıkar ve Allah’ın ismini an” hadisi teyit etmektedir. Ayrıca İbn Ebi Şeybe, Râfi’ b. Hadîc’den şu hadisi rivayet etmiştir: “Diş veya tırnakla yapılmaksızın kanı akıtılarak kesilen hayvanı yiyin.” (Nasbu’r-Râye, IV, s. 185 vd.)

[27]  ed-Dürrü’l-Muhtâr, V, s. 208; el-Mühezzeb, I, s. 252; el-Mugnî, VIII, s. 578.

[28]  Reddü’l-Muhtâr, V, s. 207; Mugni’l-Muhtâc, IV, s. 271.

[29]  Nasbu’r-Râye, IV, s. 185.

[30]  el-Bedâyi’, V, s. 46; ed-Dürrü’l-Muhtâr, V, s. 210; el-Mugnî, VIII, 565.

[31]  En’âm suresi, 6:121.

[32]  Mugni’l-Muhtâc, IV, s. 272; el-Mühezzeb, I, s. 252.

[33]     Serahsî, Mebsût, XI, s. 238.

[34]     Tebyînü’l-Hakâik, V, s. 287; Reddü’l-Muhtâr, V, s. 209; el-Mugnî, VIII, s. 581.

[35]    İmam Nevevî der ki: “Bir insanın elinde bıçak olsa, elinden düşse, avı yaralasa veya bir koyunu elinde tutarken bıçak hayvanın boğazına isabet etse ve kesilecek azaları kesse ve hayvan ölse o boğazlanan hayvanın yenmesi helal olmaz”. Mugni’l-Muhtâc, IV, s. 276.

[36]     Mugni’l-Muhtâc, VI, s. 58; el-Mugnî, I, s. 76.

[37]     el-Büceyrîmî ale’l-Hatîb, IV, s. 248.