Fetava

Hicri Takvim
Miladi Takvim

Hac ve Umrede Vekâlet

 

Bu makalede hac ve umrenin vekâlet yoluyla yapılmasının şartları; hac organizasyon görevlilerinin bedel yapması; Mekke’den bedel alınması; bedel yapan hac görevlilerinin kurbanı; bedel yapanların umre ve haccının durumunu detayları ile anlatacağız. Ayrıca umreyi kendisi adına, haccı başkası adına yapanlar ile bu durumdakilerin kurbanlarının kim tarafından kesileceği ve bedel haccı yapan birisinin umreyi başkası adına yapıp yapamayacağı gibi konuları ele alacağız. Öncelikle hac ve umre ibadetlerinde vekâlet veya bedel konusu hakkında kısa
bir bilgi vererek konuya yaklaşmak istiyoruz.

 

Hac ve Umrede Vekâlet (Bedel Hac)

İslami kaynaklarda hac için bedel (nâib) tutmaya “ihcac”, bedel tutan kimseye “âmir”, “menûb” veya “mahcûcun anh” denir. Ayrıca bedel gönderilen kimseye “me’mûr”, yol masrafı olarak verilen mal veya paraya “nafaka” ve haccı ifsad etmesi hâlinde nafakayı geri ödemesine “tazmin” adı verilir.

İslam’da ibadet; mal, beden, hem mal hem de bedenle yapılan ibadet olmak üzere üçe ayrılır. Bunlardan mal ile yapılan; zekât, kurban, sadaka, kefaret gibi ibadetlerde vekâlet kayıtsız şartsız caizdir. Abdest, namaz, oruç gibi beden ile yapılan ibadetlerde ise, hiçbir hâlde vekâlet mümkün değildir. Hem beden hem de mal ile yapılan hac veya umre gibi ibadetlerde ise âcizlik
(sağlığın yeterli olmaması) hâlinde caiz, yapmaya kadir olması hâlinde ise, farz olan hac için caiz değil, nafile hac için caizdir. Burada söz konusu edilen âcizlik, ölüm veya ölüme kadar süren daimî bir âcizliktir.

Aslında bir kimse bütün ibadetlerinde, işlediği amelin sevabını başkasına bağışlayabilir. İbadeti yaparken, görünüşte kendisi için niyet etmiş olsa bile sevabını başkasına hibe edebilir. “İnsan için ancak kendi emeğiyle kazandığı vardır.”[1] ayeti, “Ancak sevabını kendine bağışladığı ameli vardır.” diye tefsir edilmektedir.[2] Dolayısıyla Müslümanların birbirlerinin yerine sadaka vermeleri, Allah için kurban kesmeleri, hacca gitmeleri veya bedel göndermeleri ve sevabını bağışlamaları caizdir. Mükâfatı görülür ve onların hayırla anılmalarına vesile olur.

Hac ve Umre’nin Vekâlet Yoluyla Yapılmasının Şartları

Bedel yoluyla hac yapma konusunda gözetilmesi gereken birtakım şartlar vardır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:

1. Vekil olarak hacca gönderilecek kimse, Müslüman ve akıllı olmalıdır. Müslüman olmayanın kendi adıyla yapacağı hac geçersiz olacağı için vekâlet yolu ile yapacağı hac da geçersiz olur. Mümeyyiz olmayan, yani iyiyi kötüden ayıramayan çocukların hac için vekâlet yapmaları caiz değildir.

2. Vekilin daha önce kendi adına farz olan haccı yerine getirmiş olması şart değildir. Çünkü Has’am kabilesinden bir kadın Veda Haccı yılında Resûlullah’ın yanına gelerek, “Ey Allah’ın Resulü; Allah’ın hac ibadetini kullarına farz kılan emri babama binek üzerinde duramayacak derecede yaşlı iken ulaştı. Babamın yerine ben hac yapsam, olur mu?” diye sordu; Resûlullah ‘Evet.’ diye cevap verdi. Peygamber Efendimiz, Has’amlı kadına kendi adına hac yapıp yapmadığını sormadan, babası adına hac yapabileceğini söylemiştir. Eğer vekilin hac yapmış olması şart olsaydı, Resûlullah o kadına bunu sorardı.[3]

Şâfiî ve Hanbelî mezheplerine göre bedel olarak hac yapacak kimsenin kendi adına farz olan haccı yapmış olması gerekir. Farz olan haccı yapmayan bir kimse bedel olarak hacca gidecek olursa yaptığı hac kendi adına geçerli olur.[4] Delilleri şu hadistir. İbn Abbas (r.a.)’dan rivayet edildiğine göre; Hz. Peygamber (s.a.v.), bir adamın “Şubrume adına lebbeyk.” diyerek niyet ettiğini
işitti ve
“Şubrume kim?” diye sordu. Adam, “Kardeşimdir (veya yakınımdır.)” dedi. Hz. Peygamber, “Kendi adına hac yaptın mı?” diye sordu. Adam, “Hayır.” deyince, Efendimiz, “Önce kendi adına hac yap, sonra Şubrume adına.” buyurdu.”[5]

3. Vekil, vekil gönderen için hac yapmaya niyet etmelidir. Bütün ibadetler niyet ile geçerlilik kazanır. Vekil gönderenin niyet etmesi şart olduğuna göre, onun adına hac yapan vekilin de yine onun adına niyet etmesi şarttır. Vekil, “Beni hacca gönderen falanca kişi için ihrama girdim.” yahut “Hacca niyet ettim.” diye niyet eder. Niyeti dili ile söylemeyip sadece kalbinden geçirmesi de kâfi gelir. Kendisi için hac yaptığı kimsenin adını unutsa ve “Beni hacca gönderen şahıs için…” diye niyet etse de niyeti geçerli olur. Vekil, gönderen adına değil de kendi adına niyet etse yahut birden fazla kişiye vekil olup onlara ayrı ayrı niyet etse, kendisi için hac yapmış olur. Aldığı paraları gönderene yahut onun vârislerine iade etmesi gerekir.

4. Adına hac yapılan kimse sağ ise; vekilin, kendisi için hac yapmasını istemiş olmalıdır. Böyle bir istek olmadan bir kimse adına başkası tarafından yapılan hac, o kimseden hac farizasını düşürmez.

5. Adına hac yapılacak olan kimseye hac önceden farz olmuş olmalıdır. Kendisine hac henüz farz olmamış bir kimse adına bir başkası vekâleten hac yapsa bu hac nafile olur. Daha sonra adına hac yapılan kimseye hac farz olursa, yeniden hac yapması gerekir.

6. Vekil için ücret şart koşulmuş olmamalıdır. İbadetler Allah rızası için yapılır. Ücret karşılığında yapılan ibadetler geçersizdir. Mesela bizzat hac yapmaktan âciz olan bir mükellef,
“Benim adıma hac yapman için seni şu kadar ücret karşılığında vekil kıldım.”
diyerek bir kimseyi hacca gönderse bu hac geçersiz olur.[6] Ancak, şart koşulmuş olmamak kaydıyla vekil gönderen, vekile teberruda bulunabilir.

7. Vekilin masraflarının tamamı veya çoğu gönderenin malından karşılanmalıdır. Kendi parası ile başkası adına hac yapan kimse kendi adına hac yapmış olur. Fakat mirasçılar bu hükmün dışındadırlar. Bir kimsenin mirasçısı kendi parası ile onun adına hac yapabileceği gibi, başkasına da yaptırabilir. Gönderenin verdiği para yetmediği için vekil masrafların yarıdan fazlasını kendi parası ile karşılar ve gönderen de bu farkı ödemezse hac vekil adına yapılmış olur. Vekil parayı iade eder.[7]

Hac Organizasyonu Görevlilerinin Bedel Yapması Durumunda

Vekil, hac yolculuğu sırasında israfa kaçmadan normal ihtiyaçları için harcama yapar, artan parayı dönüşte gönderene veya vârislerine iade eder.[8] Çünkü vekilin aldığı meblağ, ücret olarak değil, gidiş geliş masraflarını karşılamak üzere alınmıştır. Bu sebeple artan miktarın iadesi gerekir. Çünkü görevlilerin bütün masrafları hac organizasyonu tarafından karşılanmakta olduğundan, kendi adına hac yapmış olur, bu durumda yukarıdaki şarta aykırı olarak, hac giderleri, adına hac yapılan kimsenin parasından karşılanmış olmamaktadır.

Prof. Dr. Hayrettin Karaman, hac organizasyonu görevlilerinin bedel hac yapmaları konusunda sorulan sorulara şöyle cevap vermiştir:

“Böyle birisi görevli olarak hacca gidiyorsa, bir başkası adına bedel hac yapması hususunda üç mesele vardır:

  1. Kendisi imkânı bulunmadığı için hac yapmamış, ama şimdi imkân bulunmuş, kendine mi yapmalı, başkası için bedel olarak da yapabilir mi?

Cevap: Buradan giderken bedel hac yapmaya niyet ederse orada hasıl olan hac imkânı kendisi için hac yapmayı zaruri kılmaz, bedel olarak yapabilir. Sonradan kendisi için imkân elverirse kendisi için de hacca gider.

2. Hem hac organizesi görevlisi, hem de bedel haccı bir arada olur mu?

Cevap: Nasıl olsa orada bir hac yapacak. Bunu kendisi veya başkası için yapabilir.

3. Bedel haccı için bu haccı isteyenden para alabilir mi?

Cevap: Bunu karşı tarafa (onu bedel olarak gönderene) açıklaması gerekir. Çünkü bedel parası, haccın gerektirdiği bir masraftır, bunun için veriliyor. Görevlinin masrafını organize üstleniyor ve ona bazı görevler veriyor. Bir de bedel gönderenden -hac için diyerek- para alırsa, masrafı değil, hac ibadetine karşı ücret almış olur. Bunun ücret olmaktan çıkması ancak karşı tarafa, “Benim masrafımı organizasyon ödüyor, siz bana bir şey verecekseniz bu hediyeniz olacak.” demesi gerekir. Karşı taraf bunu kabul ederse verilen hediye olur.”[9]

Mekke’den Bedel Alınması

Vekil, kendisini gönderenin memleketinden yola çıkmalıdır. Çünkü vekil gönderen üzerine farz olan şey, memleketinden hac yapmasıdır. Bu sebeple gönderen, yer belirlemeden, “adıma hac yapılsın” diye vasiyet etmiş ise bu, “adıma memleketimden hac yapılsın” şeklinde anlaşılır. Mesela, Mekke’de ölen bir Ankaralı, ölmeden önce adına hac yapılmasını vasiyet etmiş ise vekilin Ankara’dan yola çıkması gerekir.

İmam Ebû Yusuf’a göre; memleketi dışında ölüp kendisi için hac yapılmasını vasiyet etmiş olan kimsenin sözü, geçerli olan uygulamaya hamledilir. Mesela, Mekke’de ölen bir kimse, “adıma hac yapılsın” diye genel bir ifade kullanmış ise, Mekke’de bulunan birini vekil olarak tayin edilebilir.

Eğer bir kimse hac yapmak üzere yola çıkmış ve yolda ölmüş ise, vasiyet etmiş olması hâlinde, bedelin, Ebû Hanîfe’ye göre memleketinden; İmam Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed’e göre ise vefat ettiği yerden gönderilmesi gerekir.

Eğer ölenin miras
bıraktığı malının üçte biri memleketinden hac yapmaya yetmiyorsa, istihsanen
yettiği yerden hac yaptırılır.
[10] Örnek olarak, bir insan kendisi adına hac yapılmasını vasiyet eder de
terekesinin üçte birisi buna yeterse, memleketinden hac yapmaya niyet eder. Ama
tereke hac yaptırılmasına yetmez ise, nereden imkân olursa oradan vekil
tutulabilir.
[11] Dolayısı ile Mekke’den hac için vekâlet vermek caizdir.

 

Bedel Yapan Hac Organizazsyonu Görevlilerinin Kurbanı

Bedel hac yapan bir vekil, adına vekâlet yaptığı kişinin vermiş olduğu vekâlet doğrultusunda hareket eder. Vekâlet veren, vekile ifrad haccı yapmasını istemiş ise, vekil ifrad haccı yapar. Şayet vekil, umre ile birlikte bir hac yapmasını istemiş ise, o takdirde vekil, umreli olan hac çeşitlerinden bir tanesini yapar. Dolayısı ile kesilecek hedy kurbanını da vekil adına keser.[12] Fakat vekâlet veren kişi, ifrad haccı yap dediği hâlde umreyi de katarak hac yapacak olursa, durum değişir. Çünkü örneğin, umreyi kendi adına, haccı bir başkasının adına yapabilir.[13] Bu durumda hedy kurbanını kendi adına kesmesi gerekir. Zira ihsâr kurbanının dışındaki bütün kurbanlar, bedel yapmaya memur olan kişiye aittir.[14]

Hac organizesinde görevli bulunan ve kendileri adına umre yapmış olanlar, hedy kurbanlarını kendileri kesmek durumundadırlar. Temettu’ ve kırân kurbanları, hem haccı hem umreyi birden yapma nimetinin bir şükrü olarak kesilir. Bu nimeti yaşayan ise vekildir. Dolayısı ile bu kurbanları vekil kendi parasından keser.[15]

Vekil, haccın geçersiz olmasına sebep olursa, yaptığı masrafları kendisini gönderene tazmin eder. Haccı geçersiz kılan kimse hac menasikini tamamlar ve daha sonra haccı kaza eder. Hac kaza edilmekle vekil gönderenin haccı yapılmış olmaz.[16]

 

Bedel Yapanların Umre ve Haccının Durumu

Hac yapmak üzere vekil kılınan kimse, gönderen adına hac yaptıktan sonra kendi adına umre yapabilir. Yine, umre yapmak üzere vekil kılınan kimse gönderen adına umre yaptıktan sonra kendi adına hac yapabilir. Ancak vekil kendi adına yaptığı menasik için beklediği günlerde yaptığı masrafları kendisi karşılar.

Vekil, kendi adına yapacağı hac ya da umreyi asıl görevinden önce yaparsa, yolculuğu kendi adına yapmış olacağı için aldığı parayı iade etmesi gerekir.

Vekil, bizzat hac yapmalıdır. Âmir, hac türlerinden (ifrad, temettu’ ve kırân) hangisini emrederse, me’mûr onu eda eder. Âmirin emrettiği hac veya umreyi eda ettikten sonra, kendi namına da hac veya umreden birini yapsa caiz olur.


[1]         Necm suresi, 53:39.

[2]         İbn Âbidîn, Haşiyetü Reddi’l-Muhtar, (Mısır: 1966), II, s. 596, 597.

[3]         Mevsilî, el-İhtiyâr, I, s. 171.

[4]         Ebû İshâk eş-Şirâzî, el-Mühezzeb, II, s. 676-677; İbn Kudâme el-Makdisi, eş-Şerhu’l-Kebir, IV, s. 355.

[5]         Ebû Dâvûd, Menâsik, 25, H. No: 1546.

[6]         Molla Ali el-Kâri; el-Meslekü’l-Muktesit fi’l-Menseki’l-Mütevassit, s.288. (Hüseyin b. Muhammed Said Abdülğani, “İrşadü’s-Sârî ila Menâsik-i Molla Ali el-Karî” adlı eseri ile bir arada) Daru’l-Kütübi’l-Arabî, Beyrut, Tarihsiz.

[7]         Kâsânî, Bedâyi’, II, s. 222.

[8]         Kâsânî, Bedâyi’, II, s. 223.

[9]         http://www.hayrettinkaraman.net/sc/00319.htm

[10]        Kâsânî, Bedâyi’, II, s. 222; Molla Ali el-Kâri, el-Meslekü’l-Mutavassıt, s. 291.

[11]        Zuhaylî, El-Fıkhu’l İslami ve Edilletuhu, III, s. 441.

[12]        Zuhaylî, a.g.e., III, s. 443.

[13]        Vehbe Zuhaylî, a.g.e., III, s. 445.

[14]        Aliyyu’l Kârî, s. 505-506.

[15]        Kâsânî, Bedâyi’, II, s. 222.

[16]        Molla Ali el-Kârî; el-Meslekü’l-Muktesit, s. 294.