Fetava

Hicri Takvim
Miladi Takvim

Haram İşleneceği Bilinen Bir Düğüne Katılmak ve Düğünde Oyun ve Eğlencenin Usulü

Bir Düğüne Katılmak ve Düğünde Oyun ve Eğlencenin Usulü

Asr-ı saadetten günümüze kadar düğünlerin yapılması konusunda güzel uygulamalar gelmiştir. Örneğin; Hz. Âişe validemiz akrabalık bağı da olan ensardan birinin kızını nikâhlamıştı. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Hz. Âişe nikâhtan geriye gelince, “Hanım kıza hediye verdiniz mi?” diye sordu. Onlar da “Evet.” dediler. “Onunla birlikte şarkı söyleyecek birilerini de gönderdiniz mi?” diye sordu. Hz. Âişe, “Hayır.” diye cevap verdi. Efendimiz (s.a.v.), “Ensarın gazel söyleyenleri vardı; birini gönderseydiniz de size geldik, size geldik, selam verin, selamınızı alalım dese idi.” buyurdu.[1] Hz. Âişe’den rivayet edilen bir başka hadîs-i şerifte ise, Resûlullah (s.a.v.) “Nikâhlarınızı ilan ediniz; bunu mescitlerde yapınız ve def vurunuz.”[2] diye emretmiştir. Yine bir başka hadîs-i şerifte de “Helal ile haramı birbirinden ayıran şey kudüm (bir musiki aleti) çalmaktır.”[3] buyurulmuştur. Bu hadîs-i şeriflerden anlaşılıyor ki düğünlerde, sünnetlerde ve sair sevinçli hâllerde, her toplumun örf ve âdetine göre bazı lehviyat (şarkı/türkü/eğlence) haram şeylerden sakınmak kaydı ile caizdir. 

1) Düğün Davetlerine Katılmanın Hükmü

Düğün davetlerine icabet etmenin (katılmanın) gereğini ifade eden iki hadîs-i şerif şöyledir: “Sizden biriniz bir ziyafete davet edilirse, davete icabet etsin. Orada ister yesin isterse yemesin.”[4] “Kim bir yere davet olunur da icabet etmezse, Allah’a ve Resulüne isyan etmiş olur. Kim de davetsiz katılırsa, hırsız olarak girer, çapulcu olarak çıkmış olur.”[5]

Dinimiz haram, helal, mekruh, çirkin, ahlaka aykırı nesneler ve davranışları açıklamış, bunlara hangi durumlarda nasıl riayet edileceğini de aydınlatmıştır. Yani İslam dini her şeye bir ölçü koymuş ve Allah’ın koyduğu sınırlara uymanın, insanı mutlu edeceğini bildirmiştir. Eğlenceyi de buna dâhil ederek meşru eğlencelerle meşru olmayan eğlencelerin arasındaki çizgiyi belirlemiştir. Ancak dinimiz, düğünün nasıl yapılacağını detaylarıyla belirlememiş; bunu haramlara düşmemek şartıyla düzenleme işini Müslümanların örf ve âdetine, içinde bulundukları şartlara bırakmıştır. Böylece düğün eğlencesi ta’abbudî olmadığından, “Eşyada asıl olan mübahlıktır.” kuralı gereğince gelenek, örf, âdet ve teamüller, kısaca sosyal ilişkileri düzenleyen kurallar tarafından düzenlenebilir. Peygamberimiz (s.a.v.): “Allah’a ve ahiret gününe iman eden, örtünmeden hamama girmesin; Allah’a ve ahiret gününe iman eden, zevcesini hamama girdirmesin; Allah’a ve ahiret gününe iman eden, içki servisi yapılan sofraya oturmasın.[6] buyurmuştur. Buradan hareketle haram işlenen, içki içilen ve kadın erkek karışık oynamalı bir düğüne katılmanın da caiz olmadığını ifade edebiliriz.

İmam Gazzâlî ise bu hususta şunları ifade etmektedir: “Düğün, ziyafet, sünnet, çocuğun dünyaya gelmesi ve sefer dönüşü gibi sevinilmesi lazım olan yerlerde, ses ile def ve teganni ile neşelenmek
mübahtır. Bunun gibi bayram günlerinde sevinmek, neşelenmek caizdir. Teganni (meşru müzik) de bu hâllerde caiz olur.”
[7] Yine Gazzâlî  “Çağrıldığı yerde günah bir şey varsa; böyle bir davete gitmek gerekmez.”[8] demektedir.

2) Düğün ve Nişanlarda, Oyun ve Eğlencede Ölçü ve Adap

Eğlence denilince genelde akla ilk olarak müzik ve ona bağlı olarak yapılan raks, halay ve diğer oyunlar gelmektedir. Biz bu eğlenceleri, gınâ (şarkı, türkü vs.), çalgı aletleri ve oyunlar (dans, raks, halay vs.) olmak üzere üç başlık altında incelemek istiyoruz:

Gınâ (şarkı, türkü vs.)

Sözlerin belirli bir makama uygun biçimde söylenmesi ve okunmasına “teganni etmek” (nağmeli ses çıkarmak/gınâ) denir. Gınâ hakkında dikkat edilmesi gereken husus, gınânın çalgı aletleriyle beraber mi, yoksa mücerred mi olduğu sorusudur. Çünkü fukaha, bazen gınâdan bahsederken me’azif (çalgı aletleri) eşliğinde olanı kastetmişlerdir. Dolasıyla gınâ hakkında bu incelik göz önünde bulundurulmadan yanlış bir sonuca varılması kaçınılmazdır.

Cumhur-u ulemanın bu konudaki görüşü, gınânın caiz olduğu şeklindedir. Hatta İmam Gazzâlî fukahanın bu konuda ittifakından bahseder.[9] Şâfiî ulemasından el-Maverdî şunları ilave eder: “Senenin en faziletli günlerinde dahi, Hicaz ehli gınâ hakkında ruhsat vermiştir. Hâlbuki bu günlerde ibadet ve zikir tavsiye edilmektedir.” İbn Nahvî’nin aktardığına göre, sahabe ve tâbiînden gınâyı dinleyenler olmuş ve dinlenmesine de cevaz vermişlerdir. Bunlar arasında Hz. Ömer (r.a.) ve Hz. Osman (r.a.)’ı da zikredebiliriz.[10]

Yasağa delalet eden görüşlerin dayanağı ise büyük bir ihtimalle, harama teşvik eden gayrimeşru sözler ihtiva etmelerindendir. Çünkü gınânın bizzat kendisi yasaklanmış olsaydı, Kur’an’ın tilavetinde teganni (nağmeli ses çıkarma) teşvik edilmezdi. Hâlbuki hadîs-i şeriflerde Kur’an’ın güzel sesle okunması birçok defa ifade edilmektedir. Peygamberimiz (s.a.v) “Kur’an ile teganni etmeyen (başkaları, Kur’an’ı açıktan okumayan, ilavesini de verirler) bizden değildir.”[11], “Kur’an’ı seslerinizle süsleyin.”[12] buyurmuşlardır.

Konu ile ilgili olarak, İmam Gazzâlî’nin İhya adlı eserinde, İmam Şâfiî’den yaptığı nakilden bahsetmemiz yeterli olacaktır: “Hicaz âlimlerinden hiçbirinin, (fitneye yol açacak şekilde başkalarının güzelliğini) vasfeden şarkılar dışındaki diğer şarkıları mekruh saydığını bilmiyorum. Develeri nağmeli yüksek sesler çıkararak yürütmek, güzelleri ve bahar evlerini nağmeli şarkı ve şiirlerle anmak mübahtır.” İmam Gazzâlî ilave olarak der ki: “İmam Şâfiî’den, şarkının batıla benzer mekruh bir eğlence olduğuna ilişkin nakledilen sözler, şarkının mübahlığını ortadan kaldırmaz. Çünkü İmam Şâfiî bu sözüyle şarkının haram olan kısmını kastetmiştir.”

Çalgı Aletleri (Me’azif)

Hüküm olarak ulema, me’azif konusunu incelerken, bunların bir kısmını haram, bir kısmını mekruh, bir kısmını da mübah olarak değerlendirmişlerdir. İbn Âbidîn’in ifadesiyle, çalgı aletleri bizatihi çalgı aleti olmaları yönüyle değil vasıfları itibarıyla; yani caiz olmayan eğlence amacıyla kullanılıp kullanılmaması itibarıyladır. Biz güzel sesle nağme yapmanın ve eşlik eden müzik aletlerinin mübahlığı veya haramlığı konusunda iki farklı görüş bildiren âlimlerin bu görüşlerini delilleriyle izah etmeye çalışacağız.

a) Güzel sesle nağme yapmanın ve eşlik eden müzik aletlerinin mübahlığını ifade eden âlimler ve delilleri:

Allah Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’de “O, yaratmada dilediğini artırır; şüphesiz Allah her şeyi yapabilendir.”[13] buyurmaktadır. İbn Kesîr, İmam Zührî ve İbn Cüreyc’den naklederek “Allah’ın artırdığının” güzel ses olduğunu ifade eder.[14] Aynı şekilde İmam Kurtubî de bu ayetin tefsirinde, İbn Kesîr’in Zührî’den nakline göre, “Allahın artırdığı güzel sestir.” der.[15] Nesefî, Beyzavî, Hâzin ve diğerleri de aynı anlamı tercih etmişlerdir.

Konu ile ilgili hadislerden Hz. Âişe (r.a.)’nın anlattığı şu iki olay örnek olarak gösterilebilir: “Resûlullah (s.a.v.) benim yanıma girdi. Yanımda da iki genç kız vardı; Buas günü şarkısını söylüyorlardı. Resûlullah (s.a.v.)  yatağa yattı ve yüzünü öteki tarafa çevirdi. Bu arada babam Ebû Bekir de yanıma girdi. Beni azarladı ve ‘Resûlullah (s.a.v.)’in yanında şeytan çalgısı mı çalıyorsunuz?’ dedi. Resûlullah (s.a.v.) ona dönerek, ‘Onları bırak!’ buyurdu.” Bu hadisin başka bir versiyonuna göre, Resûlullah (s.a.v.) Ebû Bekir (r.a.)’a “Ey Ebû Bekir, her kavmin bir bayramı vardır, bu da bizim bayramımızdır.” buyurmuştur.[16]

İkinci örneğimizi Hz. Âişe şöyle anlatır: “Bayram günüydü, Sudanlılar Mescid-i Nebevî’de kılıç kalkan oyunu oynuyorlardı. Ben (de seyretmek) istedim veya Resûlullah (s.a.v.) ‘Bakmayı arzuluyor musun?’ buyurdu. Ben, ‘Evet, isterim.’ dedim. Beni arkasında durdurdu, yanağım yanağı üzerinde idi. Oyuncuları, ‘Haydin Erfide oğulları! Göreyim sizi.’ diyerek teşvik ediyordu. Ben usanıncaya kadar baktım. Bana, ‘Yeter mi?’ buyurdu. ‘Evet.’ dedim. ‘O hâlde içeriye git.’ buyurdu.”[17]

Örnek hadislerde gördüğümüz üzere, eğer şarkı söylerken çalgı çalmak haram olsaydı, Resûlullah (s.a.v.)’in evinde söylenmezdi. Hz. Ebû Bekir (r.a.) bunu hoş karşılamamış, ama Resûlullah (s.a.v.) kabul etmiştir. Resûlullah’ın bayram gününü buna sebep olarak göstermesi, devamlı yapılmasının hoş olmadığını ifade etmektedir.[18]

b) Güzel sesle nağme yapmanın ve eşlik eden müzik aletlerinin mübahlığını yasaklayan deliller:

Allah Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’de, “İnsanlardan öyleleri vardır ki, halkı fark ettirmeden ve hiçbir bilgiye dayanmadan Allah yolundan saptırmak ve dini alaya almak için boş söz ve eğlendirici sözler
(lehve’l-hadîs) satın alırlar. İşte onlar için hor ve hakir edici bir azap vardır.”
[19] buyurmaktadır. Peygamberimiz (s.a.v.) bir defasında ashâb-ı kirâma açıklama yaparken, “Şarkıcı kadınların alım ve satımı, onlar üzerinden para kazanmak ve onların karşılığında alınan ücretler helal değildir. Allah Teâlâ’nın şu sözü onlar hakkında nazil olmuştur: ‘İnsanlardan öyleleri vardır ki…’”[20] diyerek yukarıdaki ayeti okumuştur.

İmam Kurtubî, yine aynı ayet hakkında diğer müfessirlerin görüşlerini naklettikten sonra ayeti şu şekilde tefsir etmiştir: “Bu konuda en doğru görüş, ‘lehve’l-hadîs’ten maksadın şarkı olduğunu ifade eden görüştür. Peygamber (s.a.v.) ve ashâb-ı kirâmdan nakledilen görüşler de bunu gerektirir.”[21]

İbn Arabî, “lehve’l-hadîs”in yorumunda “şarkı ve çalgı aletleri”, “batıl olan her şey” ve “darbuka” şeklinde üç ayrı görüş olduğunu söyledikten sonra, en doğru görüşün “lehve’l-hadîs”ten maksadın “batıl olan her şey” olduğunu savunan ikinci görüş olduğunu ifade etmiştir.[22] 

Şu hadîs-i şerifler de güzel sesle nağme yapmanın ve eşlik eden müzik aletlerinin mübahlığını yasaklayan delillerden sayılabilir:

Ebû Hureyre (r.a.)’dan rivayet edilmiştir: “Peygamber (s.a.v.) köpek ticaretini ve şarkıcı kadının (zemmâre) kazancını yasaklamıştır.”[23] Nâfi’den rivayet edilmiştir: İbn Ömer bir gün zurna sesi işitti. Parmaklarıyla kulaklarını tıkayarak yoldan çekildi ve ‘Ey Nâfi bir şey işitiyor musun?’ dedi. Ben ‘Hayır.’ dedim. Bunun üzerine parmaklarını kulaklarından kaldırdı ve ‘Ben Peygamber (s.a.v.) ile beraberdim. Bunun gibi bir şey işitti ve aynen böyle yaptı.’ dedi.” Başka bir rivayet de şöyledir: “Şüphesiz Allah ve Resulü içki, kumar, davul ve tamburu yasaklamıştır.”[24] Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Ümmetim arasında kazf (semadan atılan helak edici atışlar), mesh (suret değişimi) ve hazf (yerin dibine geçirilme) görülecektir.’ Ey Allah’ın resulü bu ne zaman olacak diye sorulunca, ‘Çalgı aletleri ortaya çıkıp, şarkıcı cariyeler çoğaldığında ve şaraplar içildiği vakit.”[25] diye buyurdu. Son olarak Efendimiz (s.a.v.)’in, “Ümmetim altı şeyi helal bellerse artık helak olurlar: Aralarında lanetleşme ortaya çıkarsa, içki içerlerse, ipek giyerlerse, şarkı söyleyen cariyeler edinirlerse, erkekler erkeklerle, kadınlar kadınlarla yetinirse.”[26] şeklinde buyurmasını da güzel sesle nağme yapmanın ve eşlik eden müzik aletlerinin mübahlığını yasaklayan delillerden sayabiliriz.

Bu delillerden sonra müçtehit imamlarımızın konu ile ilgili görüşlerini açıklayalım:

Müçtehit İmamların Görüşleri

İslam âlimleri genel olarak müziği önce Kur’ân-ı Kerîm ve hadîs-i şerifler açısından ele almış, sonra da bunun icra biçimi yanında faydaları ve zararları üzerinde durarak üç farklı yorum yapmışlardır. Bunlardan birinci görüşe göre; müzik genel olarak haram veya mekruhtur. İkinci görüş genel olarak helal saymış, üçüncü kısımdaki âlimler ise her müzik çeşidini özel olarak değerlendirip yorumlarını bunların icra şekli, muhtevası ve sonuçlarına göre yapmışlardır.

a) Genel olarak haram veya mekruh sayanlar: 

Çalgı aletleri eşliğinde şarkı ve şarkı dinlenmesi, dört mezhebin de bulunduğu ulemanın geneli tarafından haram sayılmıştır. Çalgı aletleri hakkında en kısıtlayıcı görüş, Hanefî mezhebinin görüşüdür. Bu mezhebe göre, müziğin icrası ve bunu dinlemek haramdır. Bu hüküm, değnek ve çubuğun bir yere ahenkli bir şekilde vurulmasını dahi içine almakta ve haram sayılmaktadır.[27]

Çalgı aletleri hakkında hüküm umumi olmamakla beraber, hadislerde def hakkında ruhsata delalet eden nakilden dolayı, yasaklayıcı hükümden istisnaedilmiştir. Mesela, savaşta vurulan kös ile düğünlerde çalınan def gibi. Müzik, başkalarına dinletmek için değil de kendini dinlendirmek ve yalnızlığı defetmek için yapılırsa, İmam Serahsî’ye göre caizdir; Merginânî’ye göre bu da haramdır.[28]

Hanbelî ve Şâfiî mezhepleri bu konuda -genel çizgileriyle- yukarıda zikredilen delillere binaen, Hanefî mezhebi gibidir. Hanbelîler ud, davul ve saz gibi çalgı aletlerini caiz görmezler. Bu tür aletlerin çalındığı düğüne gitmenin doğru olmadığına inanırlar. Fakat mücerred musikiyi, yani güzel sesle terennümü mübah görürler.[29]

Hanefî mezhebi âlimlerinden Zeylâî, Dâmâd, Haskefî ve İbn Âbidîn eserlerinde müziğin genel olarak mekruh olduğunu ifade eden görüşlere yer vermişlerdir. Bu hususla ilgili adı geçen eserlerde yer alan ifadeler şöyledir: İmam Ebû Yûsuf’a düğünlerin dışında, bir kadının, fasıklığı gerektirecek bir şey olmaksızın, çocuğuna def çalmasının hükmü sorulduğunda, “Onu kötü görmem, ancak aşırı oyuna (la’bu’l-fâhiş) sebep olan müziği hoş karşılamam.”[30] şeklinde cevap verdiği nakledilmektedir. 

b) Mübah sayanlar:

Başta İbn Hazm olmak üzere, Zahiriyye mezhebi ile genellikle sufi tarikatları, musikinin bütün nevileriyle mübah olduğunu müdafaa etmişlerdir. İbn Hazm, musikiye dair bağımsız bir eser yazmış ve musikiyi yasaklayan tüm hadisleri tenkit ederek bunlardan hiçbirinin sahih olmadığını ileri sürmüştür. Bu mezhebe göre musikinin her çeşidi helaldir.[31]

Mâlikîlerden gelen bir rivayete göre, halkasız def ve davulları, zurna ve borazanı kullanmak caizdir. Ayrıca Şevkânî, kendisinin de mübahlığını müdafaa ettiği meza’if (çalgı aletleri) hakkında, sahabe ve tâbiînden de nakiller yapar. Bunlardan bazıları, Amr b. el-As, İbn Zübeyr, Medine müftüsü el-Maceşun vb. âlimlerdir.[32]

c) Müziğin haram ya da mübahlığını şartlara bağlayarak yorumlayanlar:

Esasen yapılan tahliller dikkatle incelendiğinde hemen bütün âlimlerin müziğin haram ya da helalliğini belirli şartlar altında kabul ettikleri görülecektir. İmam Gazzâlî musiki ister ses ister alet ile olsun, tek hükme bağlamamış ve aşağıdaki gibi haram, mekruh, mübah ve müstehap olarak dört kısma ayırmıştır:

Buna göre; dünya arzusu ve şehvet hisleri ile dolup taşan gençler için yalnızca bu duyguları tahrik eden müzik haramdır. Vakitlerinin çoğunu buna veren, iştigali âdet hâline getiren kimse için mekruhtur. Güzel sesten zevk alma dışında bir duyguya kapılmayan kimse için müzik mübahtır, serbesttir. Allah sevgisi ile dolup taşan, duyduğu güzel ses kendisinde yalnızca güzel sıfatları tahrik eden kimse için müstehaptır.[33]

Bizim tercih ettiğimiz görüş ise; İmam Gazzâlî’nin konu ile ilgili tasnifine yakın olarak şöyledir: Müzik aletlerinin, çıkardığı seslerin veya söylenen sözlerin İslam’ın temel ilkelerine aykırı olmamasıdır. Yani müziğin içeriğinde harama teşvik edici veya anımsatıcı hâl, hareket ve sözün bulunmaması gerekir. Aynı şekilde kullanılan müzik aletinin çıkardığı sesin fasık ehlini anımsatıp özendirmemesi, dinî görev ve sorumlulukları geciktirme ve israfa sebebiyet vermemesi gerekir.

Oyun Oynamak

Oyun oynama konusunda caiz olduğunu ve takvayı ön planda tutarak oyundan kaçınılması gerektiğini ifade eden iki görüş hâkimdir: 

a) “Eşyada aslolan mübah olmasıdır.” kaidesine dayanarak, haram içermeyen oynamanın caiz olduğunu kabul edenler: Bu görüşü savunanlar nasların zahirinden ve özellikle Resûlullah (s.a.v.)’in nikâhın duyurulması için def çalınmasını öğütlemesinden yola çıkmışlardır. Dolayısıyla bu âlimlere göre, düğünlerde ve bayramlarda, kadınlar kendi aralarında erkekler de kendi aralarında haram sözler söylemeden, haramı çağrıştıran davranışlar sergilemeden ve haram içeren ihtilat kurallarına riayetsizlik gibi fiillerde bulunmadan, def çalıp, şarkılar söyleyip oynayabilir ve eğlenebilirler.

b) Daha fazla mürü’et (saygınlık) ve takvayı ön planda tutarak oyundan kaçınılması gerektiğini söyleyenler: Bu görüş sahipleri İsrâ suresindeki ayette geçen “meraha” kelimesinin bazı müfessirlerce oyuna hamledilmesinden dolayı, oyunun kötülüğüne işaret etmişlerdir. Söz konusu ayetin meali şöyledir: “Hem yeryüzünde kibir ve azametle yürüme, çünkü sen ne arzı yırtabilirsin, ne de boyca dağlara yetişebilirsin.”[34] Buna binaen Hanefîler, Mâlikîler, Hanbelîler ve Şâfiîlerden Kaffal, oyunu hoş görmeyip ve ayrıca Müslüman’ın saygınlığına halel getiren hareketlerden olduğu için, mekruh olarak algılamışlardır. Ancak, oyunla beraber içki içmek gibi haram da işleniyorsa, ulemanın ittifakıyla bu tarz oyunlar haramdır.


[1]           İbn Mâce, Nikâh, 21, H. No: 1890. 

[2]           Tirmizî, Sünen, IV, s. 268; H. No: 1009. 

[3]           Tirmizî, Sünen, IV, s. 267, H. No: 1008. 

[4]           Müslim,IV, s. 153, H. No: 3591. 

[5]           Süyutî,elCâmiu’lKebir, I, s. 2881, H. No:4910. 

[6]           Tirmizî, Sünen, IX, s. 492, H. No: 2725. 

[7]           İmam Gazzâlî.Kimya-i Saadet, s. 348. 

[8]           İmam Gazzâlî, İhya-u Ulûmid-dîn, II, s. 38, 41; Kimya-i Saadet, s. 207. 

[9]           Şevkânî,İbtalda’va el-icma, s. 24. 

[10]          Şevkânî,a.g.e., s. 26. 

[11]          Buhârî, Tevhîd, 44; Ebû Dâvûd, Vitr,20; Darimî, Salat, 171; Müsned, I, s. 172 vd. 

[12]          Buhârî, Tevhid, 52; Ebû Dâvûd, Vitr,20; Nesâî, İftitah, 83; Ibn Mâce İkâme,176 vd. Hadisin kaynaklarının geniş birtahrici (açıklaması) için bk. Hafız Ebû Bekr el-Acurî, AhlâkuHameleti Kur’an, Thk. Fevvaz Ahmed Zemirli,Dâru’l-Kitabi’l-Arabî, (Beyrut: 1407/1987) s. 108. 

[13]          Fâtır suresi, 35:1. 

[14]          İbnKesîr, Tefsir,V, s. 567. 

[15]          Kurtubî, el-Câmîli-Ahkâmi’l-Kur’an, XIV, s. 320.

[16]          Buharî, Îdeyn, 3; İbn Mâce, Nikâh, 21;İbn Hanbel, VI, s. 187. 

[17]          Buharî, Îdeyn, 2, Cihâd, 81; Müslim,Îdeyn, 19. 

[18]          İbnül-Arabî, Ahkâmül-Kuran, IX, s. 111. 

[19]          Lokmân suresi, 31:6 . 

[20]          Tirmizî, Buyu’, 51; Beyhakî, Sünen,IV, 14; Vâhidî, Esbâbü’n-Nüzûl, Beyrut, s. 260. 

[21]          Ahkâmu’l-Kur’ân, XIV, 53. 

[22]          Ahkâmu’l-Kur’ân, III, 1481-1482. 

[23]          Beyhakî, Sünen, VI,  s. 126. 

[24]          Ebû Dâvûd, Edeb, 60. 

[25]          Tirmizî, Fiten, No: 2213. 

[26]          Taberânî,el-Mucemu’l-Evsat, I, s. 59, 1060. 

[27]          el-Merginânî, el-Hidâye (kerâhiye bahsi). 

[28]          İbn el-Hümâm, Şerh el-Hidaye, VI, s. 36.

[29]          el-Fıkhu ala mezâhibi’l-erbaa, II, s. 44.

[30]          Kâsânî,Bedâ’î,VI, s. 269; el-Aynî, Umdetu’l-Qârî, III, s. 359. 

[31]          Bkz.İbn Hazm, Risalefi’l-Gına’ el-Mülhi -Eğlence İçerikli Müziğin Hükmüne Dair Bölümü. 

[32]          Geniş bilgi için bkz. Şevkani, İbtal,s. 9. 

[33]          İmamGazzalî, İhyâ-u Ulûmi’d-dîn, II, s. 302. 

[34]          İsrâ suresi, 17:37.