Yetim ve Öksüzlerin Müslümanların Üzerindeki Hakları
Savaşlar, doğal afetler gibi nedenlerle dünya üzerinde her yıl milyonlarca çocuk yetim ve öksüz kalıyor. Bu hususta fert bazında Müslümanlara yüklenen bir sorumluluk var mıdır? Yoksa yardım kuruluşlarının destek olmasıyla bu vebal üstümüzden düşer mi?
Yetimlerin haklarına ya onlara yakın akrabaları vasıtasıyla sahip çıkılır ya da Müslümanların oluşturacağı vakıf ve benzeri kurumlar eliyle bu haklar koruma altına alınır. İslam’ın ilk asırlarında yetimler ve kimsesizlere akrabaları sahip çıkarlardı. İleriki dönemlerde aynı uygulamalar devam etmekle birlikte yetimlerin bakımını üstlenecek kurumlara ihtiyaç duyuldu ve yetimhane vakıfları tesis edildi.
Yetimlerin himaye edilmesi ve onların yetiştirilmesi görevi dinimizde farz-ı kifâye olarak belirlenmiştir. Bu hususun öncelikle yetimlerin mahremi olan yakın akrabaların sorumluluğu altında olduğuna hükmedilmiştir. Şayet yakın akrabalar yoksa ya da bu sorumluluklarını yerine getirememe durumu söz konusu ise, sorumluluk diğer Müslümanlara yüklenir. Böyle çocukların bakımı resmî devlet kurumu varsa devlet eliyle, devlet kurumu yoksa -günümüzde olduğu gibi- koruyucu aileler veya Müslümanların oluşturacağı kurumlar vasıtasıyla yerine getirilir. Böyle bir kurum dahi yoksa o takdirde sorumluluk o bölgedeki bütün Müslümanların üzerinde olur. Hatta anne ve babaları Müslüman olsun ya da olmasın, yetim çocukların terk edilmemesi ve kötü niyetli kişilerin eline bırakılmaması gerekir.
Müslümanların yetimlere sahip çıkan kurumları tesis etmeleri elbette bir dereceye kadar bu farizanın yerine getirilmesi anlamına gelir. Fakat konu önemli olduğu için, ferdî olarak da imkânlar ölçüsünde yetimlerle ilgilenmek en güzelidir. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v.), “Müslüman toplumundaki evlerin en hayırlısı, kendisine iyilik edilen bir yetimin bulunduğu evdir. Ve Müslüman toplumundaki evlerin en şerlisi kendisine kötülük edilen bir yetimin bulunduğu evdir.” buyurmuştur.[1] Diğer bir hadîs-i şerifte ise Efendimiz (s.a.v.)’in şehadet ve orta parmağını birleştirip göstererek “(Kendinin veya başkasının olsun) yetime bakan kimse ile ben, cennette şunlar gibiyiz.”[2] buyurduğu rivayet edilmiş ve onların Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ile cennette yan yana, komşu olacağı müjdesi verilmiştir.