Deniz Ürünlerinin Hükmü
İctihadi konularda mezheplerin varlığı, usulüne uygun içtihat farklılıkları
Müslümanlar için hep bir rahmet, dini yaşamada kolaylık olmuştur. Bu ictihadi
konuların büyük bir kısmı detaylarda ve ibadetlerin şekillerindeki küçük
farklılıklardan oluşur. Bir kısmı ise genel ilkeler ışığında rükün veya
şartları ile helal ve haramları kapsar.
Denizde yaşayan hayvanların hangilerinin yenilmesinin helal, hangilerinin
haram olduğu hususunda ise mezhepler arasında farklı görüşler mevcuttur. Bu
konuda iki ana görüş vardır.
1) Sadece
Balık ve Türleri Helaldir
Bu görüş, Hanefîlerin görüşüdür.[1] Şâfiîlerden bir görüş de bu minvaldedir.[2] Buna göre, daima suda yaşayan, suda barınan hayvanlardan her çeşit balık
eti yenebilir. Fakat diğer su hayvanlarının; midye, istiridye, ıstakoz ve
yengeç vs. yenilmesi caiz değildir.
Bunların delillerini şöylece özetleyebiliriz:
Âyet-i kerîmede, Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor:
“(Ey Muhammed!) Sana, kendilerine nelerin helal kılındığını soruyorlar. De ki:
Size temiz ve hoş olan şeyler, bir de Allah’ın size verdiği yeteneklerle eğitip
alıştırdığınız avcı hayvanların tuttuğu (avlar) helal kılındı. Bugün size temiz
ve hoş şeyler helal kılındı.”[3]
Hanefî mezhebinin yaklaşımı şöyledir: Balık ve türleri hoş ve temiz;[4] diğer deniz hayvanları ise gerek görünüş, gerekse yenen kısımları
itibarıyla hoş olmamaları dolayısıyla çirkin ve habâis (iğrenç şeyler)
kapsamında kabul edilmiş, hatta karides ve midye gibi böceğimsi, içi jelimsi
deniz haşeratı da bu türden değerlendirilmiştir.[5]
Bir başka ayette ise şöyle buyurulur: “Yanlarındaki
Tevrat ve İncil’de yazılı buldukları o elçiye, o ümmi Peygamber’e uyanlar (var
ya), işte o Peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten meneder, onlara
temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar.”[6]
Deniz hayvanları için “Size deniz avı helal kılındı.”[7] ayetiyle getirilen genel helallik kriterini, Hz. Peygamber’in şu hadisinin
sınırladığı görülür: “Bizim için iki ölü ve iki kan helal kılındı.
Ölüler, çekirge ve balık. Kanlar da karaciğer ve dalaktır.”[8]
Buna göre balık şeklinde ve niteliğinde olmayan; ahtapot,
denizaygırı, denizaslanı, yengeç, midye, istiridye, ıstakoz, salyangoz, su
kaplumbağası gibi hayvanlar “habâis” kapsamında mekruh sayılır. Hanefîlere göre
ayette deniz avıyla kastedilen; sadece balığın her çeşididir.[9]
Ayrıca Hanefîler, temel ilke ve ölçütleri dikkate alarak, diğer gıdalar
konusunda olduğu gibi, deniz gıdaları konusunda da, beslenme ve sağlık
açısından gıdaların temiz ve yararlı oluşunu dikkate alarak ihtiyatı tercih
etmişlerdir.
2) Bütün
Deniz Canlıları Helaldir
Fakihlerin çoğunluğuna göre, (Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezhebi âlimleri),
bütün deniz/su hayvanları -kendiliğinden ölmüş olsa bile- helaldir. Ancak kendi aralarında bazı hususlarda
ihtilaflar söz konusudur. Sınırı en geniş tutan Mâlikîler ve Şâfiîlerde yaygın
görüş böyledir.[10] Şu kadar ki, İmam Mâlik, su domuzu ile su köpeğini isimlerinden dolayı
kerih (kötü) görmüştür.[11] Bunlara göre deniz hayvanlarının, yani suyun içinden başka bir yerde
yaşayamayan hayvanların hepsi, nerede bulunursa bulunsun, ister balık şeklinde
olsun, isterse başka cins ve şekilde bulunsun, helaldir, yenebilir.
Mâide suresi ve hadîs-i şeriflerdeki umum ifadeler, genel bir ibahanın
(serbestlik) söz konusu olduğuna delil sayılmıştır. Ancak bir kısım âlimler bu
genel serbestlikten bazı hayvanları istisna tutmuştur.
Hanbelîlerden bir görüşe göre,[12] kurbağanın öldürülmesini meneden hadîs-i şerife binaen yenmesi caiz olmaz
derler.[13] Yılanı “habâis” kısmından saydıklarından[14] haram sayarlar. Timsahı da insan yediğinden dolayı eti yenmez diyerek
istisna ederler.[15]
Bir kısım âlimler de karada haram olanlara benzeyen örneğin köpek ve domuz
vs. deniz ürünlerinde de haramdır derler. Bunlar Şâfiîlerden bir görüş[16] ve Hanbelî âlimlerinden bazılarıdır.[17] Bu görüşün delili ise, kara hayvanlarını deniz hayvanlarına kıyas
etmeleridir.[18] Şâfiîlerden bir görüşe göre ise, hem karada hem de denizde yaşayan
kurbağa, kaplumbağa, yengeç, yılan, timsah gibi hayvanların yenmesi yasak kabul
edilir.[19]
Deniz hayvanlarının helal sınırını geniş tutan bu görüş, ayetlerdeki ve
hadîs-i şeriflerdeki umum ifadeye dayanmaktadırlar.
Cenâb-ı Hak şöyle buyurur: “Sizin için de, yolcular için de bir geçimlik
olmak üzere deniz avı yapmak ve deniz ürünlerini yemek sizlere helal
kılındı. Kara avı ise, ihramlı olduğunuz sürece size haram kılındı. Huzurunda
toplanacağınız Allah’tan (bu kurallara uyarak) sakının.”[20] Fakihlerin çoğunluğu ayetteki deniz avı ifadesinin umumunu (kapsamlı
oluşunu) esas almışlardır.
“İki deniz, aynı olmaz. Biri tatlı, kandırıcı ve içimi
kolaydır. Öteki ise, tuzlu ve acıdır. Bununla beraber, her birinden taze et
yersiniz ve takınacağınız süs eşyası çıkarırsınız. Allah’ın lütfundan istemeniz
ve şükretmeniz için, gemilerin orada suyu yara yara gittiğini görürsün.”[21] Bu ayetlerle Allah Teâla, deniz avının ve denizden elde
edilen yiyeceğin helal olduğunu bildirmiştir. Ayrıca “Deniz
avı ve deniz yiyeceği size helal kılındı.” ayetinde geçen “taâm” kelimesinin bütün deniz canlılarını kapsadığını
ifade etmişlerdir.
Hadîs-i şerifler ise ayetin
umumiliğini destekler mahiyettedir. Hz.
Peygamber (s.a.v.)’e deniz suyu sorulunca: “Denizin
suyu temiz, meytesi (içinde ölen) helaldir.”[22] şeklinde cevap vermiştir.
Neticede, Kur’an’da temiz ve
yararlı olan şeyler için “tayyibât”, temiz görülmeyen ve iğrenilen gıdalar için
“habâis” ifadesi kullanılır: “De ki, pis olan şeyle, temiz olan eşit değildir.
Pis olanın çokluğu hoşuna gitse de bu böyledir.”[23] “Ey Peygamberler! Temiz olan şeylerden
yeyiniz.”[24] “O peygamber, onlara iyiliği emreder, onları
kötülükten meneder, onlara temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar.”[25]
İslam, özellikle gıda konusunda içtihada dayanan hükümlerde helal ve haram
hükümlerinin konulmasında “menfaatin celbi ve mazarratın def’i (yararın
sağlanması ve zararın önlenmesi)” ilkesini temel alır.
Dolayısıyla içtihatlar daima bu ilkenin süzgecinden geçmelidir.
Âlimlerimizin su ürünlerinin delillerindeki geçen
“tayyibât”, “habâis” ve “taâm” ifadelerinin yorumlamasında örfi bir temelden
etkilendiği de unutulmamalıdır. Bu konuda en ihtiyatlı olanlar Hanefîlerdir.
Ayetlerin sübutu kati olması yanında delaletinin zanni oluşu âlimler arasında
içtihat farklılıklarını doğurmuştur. Dolayısıyla Hanefîler, kendi usulleri
gereği bu konunun kati yolla elde edilmiş haram değil zanni olan istidlal yolu
ile elde edilmiş olması sebebiyle tahrimen mekruh saymışlardır.
Ancak İslam’ın, üzerinde ittifak edilen genel ilkelerine ters düşmediği
(zararlı) ve örfün ağırlıklı tayin edici olduğu hükümlerde, delile ve müçtehit
âlimlerin görüşlerine dayanan farklı görüşlerden biri ile amel edilmesinde
hiçbir mahsur yoktur. Buna binaen içtihat konusunda farklı bir görüş ile amel
ederek yiyen günaha girmez.
[1] Kâsânî, Bedâyiu’s-Sanâyi’, V, s. 35; Merğinani, El-Hidâye, (Mısır: 1971), IV, s. 69-70; İbn el-Humam, Fethu’l-Kadir, (Mısır: 1970), IX, s. 503-4.
[2] Nevevî, el-Mecmu’, IX, s. 32.
[3] Maide suresi, 5:4-5.
[4] Bk. Mâide suresi, 5:4-5; A’râf suresi, 7:157; İbn Mâce, Sayd, 9, At’ıme, 31; A. b. Hanbel, Müsned, II, s. 97.
[5] Kâsânî, Bedâyiu’s-Sanâyi, V, s. 35.
[6] A’râf suresi, 7:157.
[7] Mâide suresi, 5:96.
[8] İbn Mâce, Sayd, 9, At’ıme, 31; A. b. Hanbel, Müsned, II, s. 97.
[9] Hamdi Döndüren, “Gıda Katkı Maddeleri Ve İstihlak (Sorunlar ve Çözüm Önerileri)”, 19 - 20 Kasım 2011 Ankara Sözlü Bildiriler, s. 113.
[10] İbn Kudame, el-Muğni, XI, s. 86, (Beyrut: 1405 h.); İbn-i Rüşd, Bidâyetü’l-Müctehid ve Nihâyetü’l-Muktesid, s. 345.
[11] İbn Abdu’l Ber, el-Kafi fi fıkh ehl elmedine el-Mâlikî, s. 187.
[12] İbn Kudame, Şerh el- kebir ala Metn el-Mukni, VI, s. 39.
[13] İbn Kudame, el-Muğni, XIII, s. 345.
[14] İbn Kudame, Şerh el- kebir ala Metn el-Mukni›, VI, s. 39.
[15] İbn Kudame, el-Muğni, XIII, s. 346.
[16] Nevevî, el-Mecmu’, IX, s. 32; Hatib Şirbini, el-Muğni el-Muhtâc, (Mısır: 1958), IV, s. 298.
[17] İbnu Kudame, el-Muğni, XIII, s. 347.
[18] Hatib Şirbini, El-Muğni el-Muhtâc, IV, s. 298.
[19] Hatib Şirbini, El-Muğni el-Muhtâc, IV, s. 298.
[20] Mâide suresi, 5:96.
[21] Fâtır suresi, 35:12.
[22] Ebû Dâvûd, Sünen, Taharet, c. 1, s. 41.
[23] Bakara suresi, 2:172.
[24] Mu’minûn suresi, 23:51.
[25] A‘râf suresi, 7:157.
Deniz Ürünlerinin Hükmü
Daha detaylı bilgi için gizlilik sözleşmemizi okuyunuz.
Fetâvâ.Org, Avrupa'da 50 yıldan bu yana Müslümanların dini sorularına Ehl-i Sünnet İtikadı ve Fıkhı çerçevesinde cevap vermeye çalışan IGMG Din İstişare Kurulu'nun fetvalarını yayınlayan web sitesidir.
IGMG Din İstişare Kurulu, Ehl-i
Sünnet İtikadı ve Fıkhı çerçevesinde kendisine ulaşan Fıkhi problemlere çözüm
yolları aramakta ve Müslümanların dinlerini yaşamada karşılarına çıkan
engelleri aşmada onlara yardımcı olmaktadır.