Hac Menasiki Hakkında Muhtelif Konular
1) Arafat
ve Müzdelife’de Yapılan Cem’in Hükmü
Hac menasikini oluşturan amellerin sayılması sırasında sünnet olarak ifade
edilen Arafat’ta okunacak hutbe ve öğle ile ikindi namazlarının cem-i takdim
ile kılınması maddesi de ifade edilmektedir. Cem-i takdim, yani Arefe günü
Arafat’ta öğle ve ikindi namazlarının öğle vakti içinde birleştirilerek
birlikte kılınması, sünnettir.[1]
Bu iki namazın cem edilerek kılınması da müçtehit imamlar
arasında ihtilaf edilen konulardandır. Bunları şöylece özetlemek mümkündür:
Ebû Hanîfe’ye göre bu namazların cem-i takdîm ile kılınabilmesi için; Arefe
günü hac için ihramlı olarak Arafat’ta bulunmak ve Mescid-i Nemîre’de cemaat-i
kübrâ ile bu namazları kılmak gerekir. Aksi hâlde her namaz kendi vaktinde
kılınmalıdır.
İmam Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed’e göre, arefe günü hac için ihramlı
olanların Arafat’ta öğle ve ikindi namazlarını, ister Nemîre Mescidi’nde, ister
çadırlarda, ister cemaatle, isterse münferit olarak kılsınlar; cem-i takdim ile
kılmaları sünnettir. Ancak iki namaz arasında nafile ile meşgul olunursa ikindi
namazı için bir ezan daha okunacaktır. Çünkü aslolan her vakit için ayrı ezan
okunmasıdır. Her iki namaz (öğle ve ikindi) hafi olarak yapılacak kıraatle
kılınır.
Öğle ve ikindi namazlarını kıldıracak imam mukim ise, hem öğleyi hem de
ikindi namazlarını dört rekât olarak kıldırır. Misafir olan cemaat de ona tabi
olarak dörde tamamlar. Şayet imam misafir ise, kendisi ve misafir cemaat taksir
ile kılar, mukim cemaati ise, “Siz namazınızı dörde tamamlayın, biz misafiriz.”
diye baştan uyarır.
Bu namazlar cem-i takdim ile kılınırken önce ezan okunur; sonra öğle
namazının ilk sünneti kılınır. Daha sonra kamet getirilir ve öğlenin farzı
kılınır. Arada nafile kılınmadan ikinci bir kamet getirilir ve ikindi namazı
kılınır. İkindi namazı için ezan okunmaz. Yani bir ezan iki kametle iki farz
namaz eda edilmiş olur. Her iki farzdan sonra da telbiye ve teşrik tekbirleri
okunur.[2]
Mâlikîlere göre de Arafat’ta öğle ile ikindi namazları cem edilerek ve iki
ezan ve iki kametle kılınır.[3] Ancak iki mi dört mü kılınacağı noktasında değişik görüşler söz konusudur.
Buna göre, Mekkeli olsa da olmasa da Arafat’a çıkan herkes namazlarını taksir
eder ve iki rekât kılarlar. Bu durum Mina günleri için de aynıdır. Sadece
Mina’da ve Arafat’ta oturan insanlar mukim sayılırlar ve namazı dört rekât
kılarlar.[4]
Bu hususta Şâfiîlerin görüşleri ise şöyledir: İmam Şâfiî’ye göre namazı
kısaltma mesafesi olan on altı fersah mesafenin gerisinden gelenler Arafat’ta
öğle ve ikindi namazlarını cem ederek kılarlar. Bu cem ve taksir nüsuk olması
sebebiyle değil, misafirlik sebebiyledir. Dolayısıyla misafir olmayanlar namazı
hem dört rekât olarak hem de cem etmeden kılarlar. Mekkelileri ve mukim
olanları, namazı kıldıran imam, namazlarını tamamlamaları hususunda uyarır.[5]
Hanbelîlere göre ise, Arafat’ta bulunan herkes öğle ve ikindi namazlarını
cem ve taksir ile kılarlar. Çünkü Allah Resulü (s.a.v.) Arafat’a çıktığında bu
namazları cem ederek ve kasrederek kılmıştır. Kendisine uyanlar arasında
uzaktan gelenler de vardı, Mekkeli Müslümanlar da vardı. Sadece Hz. Osman
(r.a.), Mekke’de evlenmesi sebebiyle öğle ve ikindi namazlarını dört rekâtla
kılmış, ancak bu iki namazı cem etmeyi terk etmemiştir.[6]
Ebû Dâvûd’un Sünen’inde geçen bir hadîs-i şerifte cemaatin arasında Mekkeliler de var iken,
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) öğle ve ikindi namazlarını ikişer rekât olarak
kasır ile kıldırmıştır.[7]
Cemaate yetişemeyip de tek başına öğle ve ikindi namazlarını tek başına
kılacak olanların durumları da ulema arasında ihtilaflıdır. Atâ, İmam Mâlik,
İmam Şâfiî, İshâk, Ebû Sevr, Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed’e göre, tek başına
namaz kılan da öğle ve ikindi namazlarını cem ile kılar. İbn Ömer (r.a.)’ın de
böyle yaptığı rivayet edilmiştir.
İbrahim en-Nehaî, İmam Sevrî ve Ebû Hanîfe’ye göre, cem ancak imamla
birlikte olursa caiz olur. Bundan imamın kendisi müstesnadır. İbn Ömer (r.a.),
öğle ve ikindi namazlarını imamla birlikte cem etmeyi fevt ettiği zamanda da
yine cem ile kılardı. Çünkü imamla yapılan cem, tek başına da yapılabilir. Aynı
durum akşam namazı ile yatsı namazı için de geçerlidir.[8]
Hasılı cumhur-u ulema Arafat’ta bulunan bütün hacıların o
günkü öğle ve ikindi namazlarını cem ile kılabileceklerine kanaat getirmişler;
fakat namazları kasretmeyi misafirlerin yapabileceğini, Ehl-i Mekke veya Arafat
ehlinin dört rekât olarak kılmalarını ifade etmişlerdir.[9]
2)
Müzdelife Vakfesi
Müzdelife vakfesi, mezheplerin ittifakı ile rükün değil vaciptir. Terk
edene kurban kesmek vacip olur. Müzdelife’de gecelemek ise, Hanbelîlere göre
vacip, Hanefî ve Mâlikîlere göre sünnettir. Şâfiîlerde ise, vacip veya sünnet oluşu yönü ile iki görüş
vardır. İmam Nevevî ve İmam Sübkî’nin tercihi ise, vacip olmasıdır. Mazeretli
olarak Müzdelife vakfesini terk edene ise herhangi bir ceza lazım değildir.[10]
Müzdelife vakfesinin zamanı ve süresi hususunda da yine âlimler arasında
iki görüş serdedilmiştir:
Hanefî mezhebi ulemasına göre, Müzdelife
vakfesinin zamanı, Kurban Bayramı gününün şafak vaktinden başlayıp, güneş
doğması zamanına kadar devam eden zamandır. Çünkü Peygamber Efendimiz, Câbir ve
İbn Ömer’den (r.anhum) gelen rivayete göre, Efendimiz Müzdelife’den güneş
doğduktan sonra hareket etmiştir. Bundan dolayı, şafaktan önce veya güneş
doğduktan sonra vakfe yapılacak olsa vakfe yapılmış olmaz. Vakfenin yapılacağı
zaman içinde bir an bile vakfe yapılsa caiz olur. Ancak sünnet olan iyice ufuk
ağarıncaya kadar vakfeyi uzatmaktır. Müzdelife’de gecelemek sünnettir, ancak
zamanında vakfe yapmak vaciptir.[11]
Cumhur-u ulemaya göre vakfenin zamanı, gecenin tamamıdır. Ancak süresi
hususunda görüş ayrılıkları vardır:
Mâlikîlere göre vakfenin zamanı, gecenin
herhangi bir kısmıdır. Müzdelife’de kalma süresi ise, yükünü indirip, akşamla
yatsı namazını kılıp, bir şeyler yiyip içecek kadar geçecek zamandır.
Müzdelife’de gecelemek sünnettir.
Şâfiîlere göre, Müzdelife vakfesinin zamanı
en az gece yarısına kadar olan zamandır. Bu görüş aynı zamanda Hanbeliyye’den
de bir görüştür. Yani gecenin yarısından önce ayrılan üzerine dem (koyun veya
keçi) cezası gerekir.
Hanbelîlere göre, şafak vaktine kadar
Müzdelife’de gecelemek vaciptir. Gecelemeyi terk edene kurban kesmek gerekir.[12]
Normal zamanlarda Müzdelife’de tamamen veya
gecenin büyük bir kısmında gecelemek ve şafak vaktinden sonra vakfeyi yapmak
gerekir. Mesnun olan uygulama budur. Mazeret olmadan bu uygulamayı terk etmemek
gerekir. Fakat yukarıda da ifade edildiği gibi Müzdelife’de bir mazeret
sebebiyle gecelemeden ayrılma söz konusu olabilir. Bu durumda Müzdelife
vakfesinin terkinden dolayı bir ceza lazım gelmez. Bu konuda mazeret olarak
zikredilen hususlar ise, şunlar olabilir:
1. Hastalık, yaşlılık, çocuk yaşta olmak, hayız görme şüphesinin olması,
izdiham korkusu vs.[13]
2. Hacıların maslahatına olan işleri yapan asker, sağlık ekibi, su
taşıyıcılar, çobanlar, ev ve çadır görevliliği yapanlar. Çünkü Peygamber
Efendimiz bu anlamda görev yapanlara izin ve ruhsat vermiştir.[14]
3. Kafile içindeki arkadaşlarını kaybetme korkusu. Bu durum, kafile içinde
zayıf kişiler olur da çok kısa bir zaman bile olsa onlarla konakladıktan sonra
hareket eden görevliler veya kafile içinde bulunan diğer daha güçlü kişiler
hakkında cereyan edebilir. Bu hâldeki görevliler veya diğer sağlam insanlar
mazeretli sayılırlar. Çünkü zayıf insanların durumu diğerlerini de bağlar.[15]
4. İzdiham korkusuyla
gece yarısından sonra Müzdelife’den ayrılmak da mazeret sayılabilir.
Müzdelife’den
mazeretli veya mazeretsiz ayrılmanın cezalarını şu şekilde açıklayabiliriz:
Gecenin ilk yarısında Müzdelife’ye gelen,
fakat gece yarısını beklemeden mazeretsiz olarak Müzdelife’den ayrılan ve bir
daha geriye dönmeyen birine kurban kesmek gerekir.
Fecir doğduktan sonra Müzdelife’ye inen,
mazereti de olmayan birine yine kurban kesmesi vacip olur.
Müzdelife’ye gecenin ilk yarısında gelse,
ikinci yarısında Müzdelife’den çıkmış olsa, üzerine herhangi bir şey lazım gelmez.
Gecenin ikinci yarısında Müzdelife’ye gelse,
gecelemeden Müzdelife’den ayrılacak olsa,
Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî mezhebi imamlarına göre caiz olur ve üzerine
herhangi bir şey lazım gelmez.
Müzdelife’ye gecenin ilk yarısında gelen
birisi izdiham korkusu ile -mazeretli insanların ayrılmalarında olduğu gibi-
ayrılanın durumu, izdihamın mazeret olup olmamasına göre neticelenir:
İzdiham, Müzdelife’den ayrılma sebebidir.
Çünkü hemen bütün mezhepler -Hanefî, Şâfiî ve Hanbelî- izdihamı mazeret kabul etmişlerdir.[16] İzdiham; hastalık, yaşlılık, kadınlar, çocuklar dışındaki insanlar için
mazeret olmaz. Bu görüşü İbn Âbidîn tercih etmiştir.[17]
Netice olarak şunları ifade edebiliriz. Müzdelife vakfesi vaciptir.
Mazeretsiz terkinden dolayı kurban kesmek vacip olur. Hastalık, yaşlılık, çocuk
yaşta olmak, hacıların maslahatına uygun işlerle görevli olmak, aşırı izdiham
korkusu gibi şeyler mazeret sayılır. Dolayısı ile herhangi bir ceza lazım
gelmez.
3) Cemerat
(Şeytan Taşlama) Ahkâmı
Şeytan taşlama diye tercüme edebileceğimiz remy-i cemerat, Mina denilen
bölgede belli adetteki taşları atmaktır. Biz burada bilhassa ilk taşlama zamanı
üzerinde duracağız.
Remy-i cemerat, hac ibadetinin vaciplerinden birisidir. Bu konuda ittifak
vardır.
Cemre-i Akabe dediğimiz büyük cemreye ilk taş atma zamanı mezhepler
arasında ihtilaflıdır. Şâfiî ve Hanbelî mezhebine göre, cemre-i akabenin zamanı
bayram gecesinin yarısından itibaren başlar. Ancak efdal olan zamanı güneş
doğduktan sonraki zamandır. Çünkü Hz. Peygamber, eşlerine ve bir kısım sahabe
hanımlarına sabah olmadan Müzdelife’den ayrılarak cemre-i akabeyi atmalarına,
oradan da konakladığı yerlere gitmelerine müsaade etmiştir. Bu manada Hz.
Âişe’den gelen hadîs-i şerif şöyledir: “Resûlullah (s.a.v), hanımlarından
birisine, kalabalıktan ayrılarak Mina’ya gidip ilk taşları atmalarını ve oradan
da konaklama yerlerine gitmelerini emreyledi.” Nesaî de “Atâ, ölünceye kadar
hep böyle yapardı.” der.[18] Ümmü Seleme (r.a.)’ya bayram gecesi taşlamasını emretti. O da şafak
sökmeden önce geceleyin taşı attı ve Mina’dan indi.[19]
Mâlikî ve Hanefî mezheplerine göre, bayram günü güneş doğduktan sonra
cemre-i akabenin atılma zamanıdır. Çünkü Peygamber Efendimiz, “Güneş
doğuncaya kadar taşlamayınız.” buyurmuştur.[20]
Diğer günlerde ise, remy-i cimarın zamanı, ittifakla öğleden sonra başlar.
İkinci bayram gününün şafak vaktine kadar devam eder. Ancak Mâlikîlerde grup
vaktinden sonraya bırakılır da ondan sonra taşlama yapılırsa bu kaza sayılır ve
vaktinde atılmadığı için kurban kesmek gerekir. Hanefîlere göre ise, taşlama geceye bırakılır, fakat fecirden önce
atılırsa caiz olur ve bir şey lazım gelmez. Hanbelîlere göre, taşlama öğleden
sonra başlar, güneş batımına kadar devam eder. Fakat görevliler gece ve gündüz
fark etmez ne zaman vakit bulurlarsa atabilirler.
Şâfiîlerde de atma zamanı öğleden sonra başlar, gün batımına kadar devam
eder. Gün batımına kadar atılmazsa diğer günlerde atılamayan taşlar atılır.
Bunlara göre de sonradan atılan taşlar eda olur. Mezhepte mutemet görüş, gurûb
vaktiyle taşlama zamanının çıkmamasıdır. Bunlar da görevlilere müsamaha
etmektedirler.
Müzdelife’de geceleme imkânı olmayan hacılar, kısa da olsa Müzdelife
vakfesini yaparlar, Mina’ya hareket ederler ve gece yarısından sonra cemre-i
akabeye ilk taşlarını atabilirler. Bu durum Şâfiî ve Hanbelî mezheplerine göre
caiz olur. Bu durumda, tavaf-ı ziyaret dediğimiz, farz tavafın ne zaman
yapılacağı konusu da gündeme gelmektedir.Hanefiyye mezhebine göre, bayram
sabahı fecr-i sâniden itibarendir. Bu zamandan önce yapılacak olursa geçerli
olmaz. Şâfiî mezhebine göre ise, tavaf-ı ziyaretin vakti bayram gecesi gece
yarısından itibaren başlar. Son vakti için bir zaman söz konusu değildir. Ancak
“eyyâm-ı nahr”dan sonraya terk edilirse Ebû Hanîfe’ye göre bir ceza kurbanı
kesmek vacip olur. İmam Ebû Yûsuf, İmam Muhammed ve İmam Şâfiî’ye göre eyyâm-ı
nahrdan sonraya terk edilmesinden dolayı bir şey lazım gelmez.[21]
Mâlikî mezhebine göre; tavafı ziyaretin ilk vakti Kurban Bayramı günü
başlar ve zilhicce ayının sonuna kadar devam eder. Bu vakitten sonraya terk
edilirse kurban kesmek gerekir.
Hanbelîlere göre, tavaf-ı ziyaretin zamanı Arafat vakfesini yapanlar için
gece yarısından itibaren başlar ve ömrün sonuna kadar devam eder.
Geciktirilmesi durumunda ise hüküm vakit tahdidi dışında tamamıyla Hanefîler
gibidir.[22]
[1] Diyanet İlmihali, “Arafat Vakfesinin Sünnetleri”, c. 1, s. 527.
[2] Kasânî, Bedaiu’s Senai, IV, s. 484; Şevkânî, Neylü’l Evtar, VII, s. 482, H. No: 1994.
[3] Zuhaylî, a.g.e., III, s. 549.
[4] İmam Mâlik, Muvatta, II, s. 539; H. No: 1200.
[5] Zuhaylî, a.g.e., III, s. 550.
[6] el-Muğni, III, s. 432.
[7] Ebû Dâvûd, Sünen, el-Kasru Li-Ehl-i Mekke, H. No: 1676 (Mektebetu Şamile).
[8] el-Muğni, III, s. 432.
[9] Zuhaylî, a.g.e., III, s. 549.
[10] Zuhaylî, a.g.e., III, s. 554.
[11] Zuhaylî, a.g.e., III, s. 557.
[12] Zuhaylî, El-Fıkhu’l İslami ve Edilletuhu, III, s. 558; Kasânî, El-Bedai, IV, s. 414; Ali b. Nasır es-Sa’lan, En-Nevazil Fi’l Hacci ve’l Umre.
[13] Aliyyu’l Kâri, İrşadu’s Sari, s. 147 (Mektebetu’l İslami Baskısı).
[14] Ebû Dâvûd, Sünen, 2/202, H. No: 1976; Nesaî, Sünen, 5/273, H. No: 3068.
[15] İbn Useymin, Fetava, XXIII, s. 80.
[16] Hidaye, I, s. 146; Bahru’r-Raik, II, s. 368; el-Mecmu’, IV, s. 477; el-Mugni, V, s. 250.
[17] Haşiye-i İbn Âbidîn, II, s. 544.
[18] Nesaî, Sünen, Menasikü’l Hac, H. No: 3016 (Mektebetu Şamile).
[19] Ebû Dâvûd, Sünen, Menasikü’l Hac, H. No: 1942 (11 ciltlik tercüme).
[20] Neylü’l Evtar, V, s. 67.
[21] Kasânî, El-Bedai, IV, s. 397.
[22] Mezahibu’l-Erbaa, I, s. 1045.
Daha detaylı bilgi için gizlilik sözleşmemizi okuyunuz.
Fetâvâ.Org, Avrupa'da 50 yıldan bu yana Müslümanların dini sorularına Ehl-i Sünnet İtikadı ve Fıkhı çerçevesinde cevap vermeye çalışan IGMG Din İstişare Kurulu'nun fetvalarını yayınlayan web sitesidir.
IGMG Din İstişare Kurulu, Ehl-i
Sünnet İtikadı ve Fıkhı çerçevesinde kendisine ulaşan Fıkhi problemlere çözüm
yolları aramakta ve Müslümanların dinlerini yaşamada karşılarına çıkan
engelleri aşmada onlara yardımcı olmaktadır.